Giriş
Yaratılmış
olup da değişmemek diye bir şey yok elbette. Tek değişmeyen
Yaradan’ın kendisi. Evrenler boyu değişim sürüp giderken,
evrenlere yayılmış olan değişik şuur düzeylerindeki varlıklar
da bu evrensel değişime uymak zorunda. Gelişmemek ve tekâmül
etmemek söz konusu değil. Tüm tezahürat ortamı içinde ruh,
tekâmül ediyor; varlık ise gelişiyor. Varlığın kendisi ve
gelişimi ruhun tekâmülüne hizmet için. Asli İlke’nin
evrenleri aydınlatan ışığı içinde varlık; değişip gelişip
değer kazandığı oranda ruha hizmet kapsamındaki vazifesini
daha etkin bir şekilde yerine getiriyor. Değişip gelişip değer
kazanmanın, yani; evrensel değişime ayak uydurmanın, bu gidişe
uyumsuz kalmamanın yolu da maddesel ortamlarda görgü ve
deneyimi arttırmak. Görülüyor ki, varlık; evrensel değişime
uyum sağlaması ve asli görevi olan ruha hizmetini daha iyi
yerine getirebilmesi için, evrenler boyu sürüp giden bir
etkinlik içinde görgü ve deneyimini arttırmak durumunda. Kısaca,
değişip, gelişip değer kazanmak için, görgü ve deneyim
birikimimizi sürekli arttırmak durumundayız. Bu nedenle,
temel kaynak eserdeki (1) “değişim”
ve “deneyim” kavramlarını birlikte ele aldık.
Önce değişimin evrensel boyutuna bakalım; sonra da,
varlığın bu evrensel değişim içinde ne yaptığına:
Değişimin
Evrensel Boyutu
Tüm varlıklarıyla
birlikte evrenin her zerresine değişik titreşim düzeylerinde
tesirler gelir. Tesirlerin kaynağı Asli İlke’nin
kudretidir. Asli İlke’nin kudreti evrenlerde tesirler olarak
tezahür eder. Asli İlke’nin kudreti Yüksek İlkeler ve Asli
Tesirler olarak evrenleri ve ruhları etkisi ve rahmeti altında
bulundurur. Bu etki altında ruhlar tekâmül eder, evrenler
gelişir.
Evrende
milyarlarca zerrenin oluşturduğu bir cisme, milyarlarca cismin
oluşturduğu bir güneş sistemine, milyarlarca güneş
sisteminin oluşturduğu bir nebülaze ve sayısız nebülözlerden
oluşan bir âleme ve nihâyet hidrojen realitesi dışında
gene sayısız alemlerden oluşan evrenin bütününe gelen
tesirler bileşiminin bir zerresini bile beşer idraki gereği
gibi kavramaktan acizdir. İşte İlâhi Nizam’ın evrendeki
gereklerini yerine getiren ve değişimler silsilesi içinde
evrenin uyumunu kuran ve onu kucaklayan tesirler vahdetidir ki,
tüm hareketleri ve değişimleri oluşturur. Bu durum, ruhların
evrenle ilişkilerini ve onların tekâmüllerinin zorunluluğunu
açıklar (91+92)
Değişime Uyum
Zorunluluğu
Bireysel,
toplumsal, ekolojik ve evrensel kapsamdaki değişimler, yüzeysel
zaman idraki karşısında ne kadar büyük birer katastrof şeklinde
görünürse görünsün, beşeri varlıkların gelişim ihtiyaçlarına
en uygun ve kusursuz karşılıklar verici düzenlemeler altında
ortaya çıkmakta ve çıkacaktır. İlâhi Düzen içinde hiçbir
varlığın hiçbir gelişim ihtiyacı ihmale uğramaz; tüm
gelişim ve ihtiyaç isteklerine uygun düzenlemeler derhal
kurulur. Çünkü evren; ruhların tekâmülü, varlıkların
gelişimi içindir. Ayrıca, tekâmül ve gelişim için tüm
ihtiyaçların sağlanması bir zorunluluktur. Bu ihtiyaçlar,
vazifeli varlık grupları tarafından değişim ve dönüşüm
silsilesi içinde karşılanır (277).
Zaman ve mekân koşullarının değişmesiyle ortaya çıkan
uyum zorluğu, varlıklar için yeni uygulama alanı demektir.
Bu yeni uyum zorunlu varlıklara gelişim olanakları / fırsatları
sunması bakımından çok değerli ve önemlidir (278). Bu cümleden
olmak üzere, gelecekte dünya beşeriyetinin değişecek olan
çehresi ve yeni düzenlemelerle kurulacak uyum; ancak,
tamamlanmış olan bir dünya devresinin kapanışından sonra
olacaktır. Bunun için de dünyanın geçireceği (esâsen de
geçirmekte olduğu) son hazırlıklar kapsamında değişimler
olup durmaktadır (278) (2).
Evren Varlıkları
ve Değişim
Ruhun tekâmülü,
varlığın gelişim ihtiyaçları için; en “ağır / kaba”
madde durumundan, en “hafif” (titreşimi yüksek) madde
durumuna kara, sayısız değişim ve dönüşüm söz
konusudur. Bu maddesel değişimler, evrenin genel yönetimi ile
ilgili / vazifeli varlıkların kudretleri ve yönlendirilmeleriyle
belirli alanlardaki değişik gelişim düzeylerindeki varlıkların
etkinliği ve işçiliğiyle sürüp gider. Evrenin teknik içeriğinin
elemanları olan sürekli değişim vazifeli birçok varlığın
eseridir. Fakat bu vazifeleri yönlendiren daha gelişmiş varlıklar
gitgide yükselerek Ünite’deki (3) genel sorumluluk ve kudretlere katılırlar. Bu
değişimleri hazırlayan varlıkların çalışma şekilleri şöyledir
(74):
Varlıkların Evrensel İşlevleri
Yüksek ilkelerin gereği olarak ortaya çıkması yakın
bir değişimin, olması gereken direktifi bir vazife grubuna
gelir. Zaten evrenin gelişen her bir varlığı için onların
gelişim ihtiyaçlarını ve işlevlerini kontrol edip saptayan
başka vazifeli gruplar, bu varlıkların liyakatlerini, ihtiyaç
derecelerini ve onlar hakkında yapılması gerekeni bilir. Yani
Yüksek İlkeler doğrultusunda yönlendirme yapan yüksek/ gelişmiş
varlıklardan başka, varlıkların etkinliklerini ve işlevleri
hakkında tamamlayıcı bilgiler veren başka vazifeli gruplarda
vardır. Örneğin, dünyada enkarne bir varlığın gelişimi için
bir değişime ve malzemeye ihtiyacı vardır; buna layık olmuştur
ya da bu onun yaşam sınavlarının, teşevvüşünün (ve kısaca,
işlevsel özelliklerinin) bir gereğidir. İşte bu gereği ölçüp
biçen, derecelendiren, zamanını ve içeriğini belirleyen
vazifeli grup bir başka
gruptur. Bu vazifeli grubun yardımı, söz konusu bedenli için
oluşacak olayların; niteliklerini, sayıca değerini, zamanını
hazırlayıp vermesidir (74+75).
Örneğin, bir
kimse (belli bir deneyim ve gelişim ihtiyacını karşılamak için)
hasta olması gerekiyorsa; hastalığın türü, ağırlık /
hafiflik derecesi, süresi ve tedavi olanakları belirlenir.
Hattâ bu rahatsızlıkta ağırlaştırıcı nedenler de olması
gerekiyorsa; o kimsenin donanımı/ malzemesi az bir yere gönderilmesi
, tedavi edecek doktorun tanıda yanılması vb. durumlar da
eksiksiz olarak verilir. Artık o bir tek kişinin bu durumdaki
gelişim malzemesi içi gerekirse; birkaç varlık çalışacak,
bünyedeki mikropların etkinliğini sağlayacak bir başka
doktorun fiziksel durumunu o belirli anda gerektiği gibi tesir
altında bulunduracaktır. Bu teknik etkinliklerin alanları da
pek çok dallara ayrılır: Bireyin psikolojik durumlarını
belirli form kalıplarına bağlamak, yöresel / toplumsal
formlar kurmak ve hatta medyomları yönetmek vb. vb. (75).
Bunlar gibi,
çoğaltılabilecek, içerik ve önlemleri birbirinden farklı
pek çok etkinlik alanları vardır. Bu etkinlik dallarında /
alanlarında çalışan kadroların her birinin tekniği ötekinden
farklıdır. Örneğin, doğada oluşması gerekli fizik değişimleri
(ekolojik, tektonolojik, katostrofik vb.) oluşturmakla yükümlü
olan grup, medyomları yönetemeyeceği gibi, medyomları yöneten
bir grup da toplumsal olayları kuran grubun vazifelerini yerine
getiremez. Görüldüğü gibi, belli bir zaman ve mekân
kesitinde, bireysel / toplumsal) düzeyde ya da doğa kapsamında
Yüksek İlkeler doğrultusunda bir değişim ortaya çıkacaksa,
bu değişim; birçok etkinlik dalında çalışan vazifeli
grupların eşgüdümlü ve eşzamanlı işbirliğiyle olur
(76).
Yüzeysel Zaman İdraki
ve Deneyim
Yüzeysel
zaman idraki içindeki beşeri gelişimde görgü ve deneyimin
artması, özvarlıktaki bilgi birikiminin gerektirdiği değişim
olgusu içinde, enkarne varlık realiteden realiteye geçerken;
gelecek realiteler, geçmiş realitelerin sonuçlarını kapsaya
kapsaya genişler, giderek büyür ve görgüsünün /
deneyiminin artmasına neden olur. Örneğin, yüzeysel zaman
idraki içinde beşeri yaşamın gereği olarak, kaba hodkâmlık
realitesinin bulunduğu kademeyi dolduran bireysel hodkâmlık
nefsaniyeti, bir üst “toplumsal plan nefsâniyeti”nde daha
kapsamlı bir karakterde “toplumsal hodkâmlık” niteliği
/ görünümü kazanır (109) (4).
Dünya gelişim
ortamındaki “yarı idrakli”( 50+58) durumun “değer
kazanması” nda (210) kullanılan elemanların başında beşeri
deneyim ve görgü birikimi gelir. Beşeri görgü ve deneyim
birikimi de, beşeri varlıkların doğrudan doğruya
kendilerinin neden oldukları olaylar, işler ve eserler ile oluşur
ki, bunların çoğı dış tesirlerin yardımıyla ortaya çıkarılır.
Olaylar içinde bireyin sergilediği samimi idraklenme cehti
oranında görgü ve deneyim birikimi artar ki, bu da bireysel
değişim ve dönüşümü beraberinde getirir. Bu olumlu sonuç
yeni uyum alanlarının oluşum nedenini oluşturur. Yaşam sınavlarımızın
(eprövlerin) ıstıraplı / ıstırapsız ya da ıstırabın şiddetinin
az / çok oluşu bizlerin değişip gelişip değer kazanmaya yönelik
deneyim ve görgü birikimimize bağlıdır (127).
Sevgi İçerikli
Deneyimlerimiz
Deneyim ve görgü
fırsatlarının doğmasına vesile olan etmenlerden biri
sevgidir. Sevgi olmasaydı, özbilgi kazanma yolları ve vicdan
mekanizmasının olumlu / olumsuz zıtlarda sonuçlar oluşturması
fırsatları bir hayli azalmış ve sonuç olarak, sadece
deneyim ve görgü değil; epröv, gözlemler ve kıyas
bilgileri olanakları iyice sınırlanmış olurdu. Çünkü
sevgi, vicdanın üst elemanlarını destekleyerek, olumlu
yollarda oluşturduğu olaylarla doğrudan doğruya özbilgilerin
(4)
çoğalmasına katkı sağlar. Elbette gereğinde, vicdan
mekanizmasının alt elemanlarını uyarıp, ortaya çıkmasına
neden olduğu ıstıraplı sonuçlardan doğan kıyas bilgisi
yoluyla dolaylı ve otomatik olarak bu yoldan da özbilgi artışına
katkı sağlar (129).
Gelişim süreci
içinde beyin organımızın belirli kısımlarında “yüksek
ve ince” tertiplerde
bir takım madde bileşimleri ve sistemleri oluşur. Bu
“ince” bileşimlerin
yaydığı titreşimler ve enerjiler bireyin çevresinde güçlü
ve çekici bir alan (“manyetik merkez”) oluştururlar. İşte
beyindeki bu oluşumun etkenlerinden biri de bireyin görgü ve
deneyim birikimidir (132). Bir enkarne varlığın görgü ve
deneyim birikiminin artmasında göz ardı edilemeyecek
etkenlerden biri de obsesyon vak’alarıdır. Deneyim ve değişim
bağlamında biraz da obsesyona bakalım:
Obsesyon Deneyimleri
Eğer bireyin
bu kanaldan gelecek görgü ve deneyim birikimine (yaşam planı
gereğince) gerek varsa; Yüksek Gerekler’in oluru ve rızasıyla;
idraki çok dar, aşırı ihtiraslı, tepeden tırnağa hodkâm,
gelişmemiş (“bedensiz”) bir varlık, enkarne varlığı şuur
üstüne kaba tesirlerini (titreşimi düşük tesirlerini) göndermeye
başlar. Bu kaba tesir şuur üstünden şuur alanına (beyin
organına) inince, obsedan (obsedör) varlık artık bireyi ele
geçirmiş sayılır. Obsedan varlık, enkarne varlığın şuur
üstü ve şuuruna egemen olunca, enkarne varlığın, kendi özvarlığı
ile de bağlantısı hemen hemen tamamen kesilmiş olur. Obsedör
“bedensiz” ile enkarne varlık arasında başlayan ve her
iki tarafında gelişim ihtiyaçları bağlamında süren etkileşim
her iki taraf ve bu birlikteliği gözleyenler için bir görgü
ve deneyim birikimi fırsatıdır (157).
Yatay Tesirler ve
Değişim
Enkarne varlığın sâdece
yaşam sınavları, gözlemleri ve yaşam planının öteki
gerekleriyle ilgili etkinlik ve uygulamaları değil; görgü ve
deneyimleriyle ilgili yapıp ettikleri için de “dışarıdan”
(vazifeli rehberlerden) ve elbette ki kendi
özvarlığından geçerek (o kanal ile) pek çok
“yatay” tesir gelir. Bu tesir akışını, enkarne varlığın
liyakati belirler. Enkarne varlığın deneyim ve görgü
birikimi kapsamında yaptıkları / yapacakları ile, tüm epröv
ve gözlemleri söz konusu tesir akışı ve örüntüsü içinde
sürüp gider (186).
|