Ruhun
kendi planında bulunan henüz bilmediğimiz sınırsız “davranışları”nın
evrende (daha doğrusu, âlemdeki) maddesel olarak ve koşullara
göre tezahürlerinden biri vicdandır. Bu durumda vicdan ruhsal
tezahürlerdendir. Vicdan gibi; idrak, bilgi, sevgi, düşünce
vb. erdemler de, ruhun söz konusu “davranışları”
nın maddesel olarak ve koşullara göre tercüme edilmiş karşılıklarıdır(36).
Ruhun “davranışları” nın tezahürlerinden
olan erdemler vicdanın gelişiminde çok önemlidir ama(gelişim
süreci içinde) bunların ortaya çıkışında belli bir sıra
yoktur(103). Görülüyor ki, ruhun kendi planında(elbette ki
evren üstü) henüz ne olduklarını bilmediklerimiz sınırsız
“davranış”, evrende evrenin(âlemlerin ve dünyanın)
maddesel “olanakları”na göre tezahür
ediyor. Bu “olanaklar” da, anladığımız
kadarıyla; bitki, hayvan ve beşeri bedenlerdir. Ruhun sınırsız
“davranışları” ndan(36) biri beşeri
bedenlerde “vicdan mekanizması”
olarak ortaya çıkıyor. Vicdan mekanizmasının daha ilkel görünümünün
adı(bitki ve hayvan bedenlerinde) “gelişim mekanizması/dualitesi”(99)
oluyor. Dolayısıyla bir bakıma; beşeri düzeyin
erdemlerinden olan vicdan, sevgi, idrakin ruh düzeyindeki
ideleri, ruhun kendi planındaki “sınırsız davranışları”(36)
olmaktadır. Konunun ruhla ilgili yanına ilerideki
paragraflarda tekrar döneceğiz.
Vicdan bir birim düalitedir. Vicdan birim düalitesinin beşeri
aşamadan önceki(yani, bitki, hayvan ve ilkel beşerdeki)görünümünün
adı “gelişim düalitesi”(mekanizması)dır.
“Gelişim düalitesi/mekanizması” beşeri aşamada
idrakle birlikte ortaya çıkar ve “gelişim düalitesi/mekanizması”nın
adı “vicdan birim düalitesi/mekanizması”
olur. Gelişim düalitesi/mekanizması bu varlıklarda içgüdülerden
ve otomatizmadan ibarettir(99). Beşeri düzeyde vicdan
mekanizmasının gelişimi üç aşamadan geçer: otomatik - yarı idrakli - az çok idrakli.
Otomatik vicdan aşaması beşeriyetin ilk
zamanlarına aittir. Vicdan mekanizmasının otomatik aşaması
ne kadar az belirgin ve ne kadar otomatik görünse de,
hayvanlarda ki görünümüne(yani, “gelişim mekanizması”na)
oranla yine de az çok idrakli hareketlerle ve çok çok az da
olsa sorumluluk duygusuyla zenginleşmiştir(örnek için bkz.
Sayfa 101’in en alttan 6 satırı)(101).
Az çok idrakle sorumluluk duygusunun sezgi halinde de olsa
ilkel beşerde ortaya çıkışı gelişimin hızlanmasında önemli
etmenlerden biridir. Çünkü sorumluluk duygusunun, vazife-nefsâniyet
dengelenmesi bağlamında önemli rolü vardır. Bu sâyede beşeri
varlık sayısız yaşam sınavlarına, eprövlere, bazen ıstıraplı
bazen haz verici deneyimlere girer çıkar. Bu deneyim ve
uygulamaların hedefi vazife sezgisine hazırlamaktan başka bir
şey değildir. Vicdan mekanizmasının bu işleyişi içinde beşeri
gelişim ilerledikçe, bilgi birikimi ve idrak artar; bu artışa
paralel olarak bireysel özgürlüğün kapsamı da genişler.
Bu arada kişi, yapması/yapmaması gereken(Kur’an ifadesiyle
“günah” olan) şeyleri de daha iyi ve kendiliğinden
sezmeye başlar. Bu gelişim sürecinde, vicdan mekanizması
gitgide daha iyi idrak edilir ve birey o oranda da otomatizmadan
sıyrılır. Otomatizmadan giderek sıyrılmak ve kurtulmak,
vazife sezgisine yaklaşmanın belirtilerindendir. Sonunda, ama
oldukça uzun bir süre sonra, vicdan düalitesinin dengeleri
vazife sezgisinin ve bilgisinin eşiğine dayanır(102).
Konumuz olan vicdan da dâhil, tüm beşeri erdemlerin, ruhun
bir alt kademesi olan varlıktaki karşılıkları da varlıksal
“kudretler”(136) olmaktadır. Bu “kudretler”,
beşeri beynin(şuur merkezinin) olanaklarıyla sınırlı
olarak bedensel bende ortaya çıkar. Vicdan ve öteki
erdemlerin işleri varlığa hizmet yönünde ama beşeri
bedenin(bedensel benin) olanak ve koşulları içinde gerçekleşir.
Dolayısıyla bunlar, sadece dünyada geçerli ve “yüzeysel
zaman idraki”(1) ile ölçülebilen dünyaya özgü
durumlar ve görünümlerdir(136). Bu dünyasal beşeri
erdemler(vicdan, sevgi, idrak vb.) gelişmelerine araç oldukları
asıl varlıksal değerler ise; varlıkla ilgili “küresel
zaman”ın(2) sınırsız diyebileceğimiz idrak
olanaklarıyla değerlenen gerçek “kudretler”dir
ki, bu “kudretler” ruhun evrendeki tekâmül aşamasının
düzeyini gösterir. Şimdiki konumuz olan vicdan mekanizması
da dâhil tüm beşeri erdemlerin idesi durumunda olan bu “kudretler”
küresel ve idraki zaman tekniğiyle değerlendirilir, dünyanın
yüzeysel zaman idrakiyle değerlendirilip tanımlanamazlar.
Bundan dolayı, vicdan mekanizmasıyla ilgili tüm bilgilerdeki;
idrak, sevgi, realite vb. kavramların, bu durum göz önünde
bulundurularak ele alınması gerekir. Vicdan mekanizmasının,
varlıkla ilgili idrakî zaman karşısında ki durumuna ve
anlamına; dünya zamanıyla ve elbette ki yarım idrakle düşünen
beşeri varlık asla nüfuz edemez(136).
VİCDAN-SEVGİ
İLİŞKİSİ
Vicdan mekanizmasının hem vazifeye, hem de nefsaniyete yönelik
kısımlarında sevginin değişik türleri bulunur. Bu nedenle,
bu iki erdemin yarım idrakli birbirine karışması sıkça görülür(134).
Bununla birlikte, sevgi; olumlu/olumsuz niyet ve amaçlarla
sergilenişine göre, vicdan mekanizmasında sonsuz olay çeşitlenmelerine
neden olur. Bu bakımdan, vicdan-sevgi girişimleri varlıkta öz
bilgileri artıran, gelişim açısından verimli ve önemli bir
durumdur. Sevgi, bencillikten arınmış olumlu yanıyla vicdan
mekanizmasının üst unsurlarıyla sempatize olmaya eğilimli
bulunduğundan, onun(vicdan mekanizmasının) denge çizgisinin
sürekli olarak yükselmesine katkı sağlar(133).
Beşeriyetin öncelikle ilk kademelerinde sevginin bencillikle
bir arada/karışık olarak bulunduğu görülür. Bencilliğin
bulaştığı sevgi(olumsuz) sevgi türlerini deneyimlemek; ıstıraplı,
sıkıntılı ve zahmetli eprövlere yol açar. Bunun aksine
sevgi, elcilik(diğerkâmlık) cephesiyle/türüyle ise, vicdanın
vazifeye yönelik unsurları destekler ve idrakli bir gidişi sağlar(134).
Tüm âlemde her şey ve her olgu gibi, vicdan mekanizması da düalite
ilkesi ve değer farklanmasına tabidir. Vicdan, ruhun tekâmülüne
katkı sağlayan güçlü bir mekanizma olup, aynı zamanda bir
birim düalitedir. Vicdan birim düalitesinin de zıt
unsurlardan oluştuğunu biliyoruz. Esasen, zıt unsurlar olmayınca,
birim düalitenin işlevselliği gerçekleşemez. Vicdan birim düalitenin
zıt unsurlarından biri vazife sezgisine, ötekisi de
nefsaniyete yöneliktir. Kitapta bunlara “üst”
ve “alt” unsurlar dendiğini de görüyoruz.
Bunlardan nefsaniyet(“alt” unsur) vazife
sezgisi yolunda yürüyüşün hızını kesen unsurdur. Dünyada
enkarne varlıkların vazife planına hazırlanmaları için işleyen
vicdan mekanizmasının; birisi vazifeye, ötekisi nesaniyete yönelik
iki unsurdur(98). Bu iki zıt unsurun, sürekli değer
farklanması sonucu çatışmaları ve dengelenme durumları
vicdan mekanizmasını aktif tutar(3).
Beşeri yaşam boyunca “değer farklanmaları”yla
sürekli bozulan ve düzelen vicdan mekanizması dengesinin
olabildiğince az çalkantılı bir ortamda sürüp gitmesi için
varlık enkarne olmadan önce önlem alınır ve yaşam planı
ona göre düzenlenir, varlığın realitesine göre ayarlanır.
Kur’an’da bu durumun, “ALLAH
hiçbir benliğe, gücünün yeteceğinden daha azını yüklemenin
dışında bir öneride bulunmaz…”(Bakara 286)şeklinde
ifadeye konduğunu anımsıyoruz. Başka bir ifadeyle, enkarne
olmadan önce karar verilen işler(yaşam planıyla) vicdan
mekanizması dengesinin uyumu içinde gerçekleştirilmeye çalışılır.
Belirli gelişim ihtiyaçlarıyla enkarne olmuş bir varlık,
kendi gelişim durumuna ve realitesine uygun bir vicdan dengesi
düzeyinde dünyada yaşar. Bu arada elbette ki beşeri yaşamın
gereği olarak, gelişim ihtiyaçlarına göre belirlenmiş yaşam
planına göre çeşitli değerler içeren toplumsal/ortaklaşa
durumlarda yer alır(188).
Bireyin zıt değerlerle karşılaşması, “değer
farklanması” mekanizması gereğince; sevgi-nefret,
adalet-zulüm, iyilik-kötülük gibi durumlarla yüz yüze
gelmesi yoluyla bir kıyas bilgisi kazanması gerekir(60). Başka
türlü ifadeyle; iyili-kötülük, adâlet-zulüm vb. zıt
durumlar içinde “halden hâle geçerek”(Kur’an:
“Halden
hâle mutlaka geçeceksiniz.” –İnşikak 19) deneyim
geçirmek, sevgi ve vicdan melekelerinin “işletilmesi”ne
yarıyor. Yani, yaşamda zıt değerler ile karşılaşmak
vicdan melekesinin “işletilmesi” ne yarıyor
ki bu da, görgü ve deneyim birikimiyle öz bilgi oluşumuna
katkı sağlıyor.
Asli İlkeler’in gereği olarak öz bilgi oluşumuna yönelik
bu makbul durumun gerçekleşmesi için, dünyaya enkarne varlıkların,
ıstıraplı ve zor koşullar içeren dünya ortamından(arasat
ortak alandan) başarıyla ayrılabilmeleri için yapacakları
şey, vicdan mekanizmalarının; diğerkâmlığa ve vazife
sezgisine bağlı olan realitelerini hazmetmeye ve
nefsaniyetleri yoluyla bırakmakta zorlandıkları bencilce arzu
ve açgözlülüklerinin bağlarından kendilerini idrakli
olarak kurtarmaya çalışmalarıdırlar(200). Bunda başarı
ancak; feragat, fedakârlık ve vazife sezgisiyle gösterecekleri
cehte bağlıdır.
Söz konusu cehtin güven ve başarısını sağlayan âlem
kapsamlı ölçüt de şudur: Bu ölçüt iyilik ve kötülük
kavramlarının ayırt edilmesini kolaylaştıracaktır. İyilik,
vicdanın üst realitelerini; kötülük ise, vicdanın alt
realitelerini ilgilendiren kavramlardır. Bu kavramlar ve bu
nitelikli durumlar birbirinden isabetli bir şekilde ayırt
edilebilirse, idraklenme yönünde vicdansal gidiş kolay olur.
Yapılan her işin, aynı anda hem “yukarıya”(vicdan
düalite biriminin üst realitesine), hem de “aşağıya”(vicdan
düalite biriminin alt realitesine) zarar vermemesi gerekir ki,
söz konusu ölçüt budur(201). Örneğin, “iyilik”
yapacağım diye üst tarafa zarar vermek “kötülük”tür.
Benzer şekilde,
vicdansal bir “iyilik” yaparken, alt tarafı zarara
sokmak da “kötülük”tür. Bu durumların
ikisi de “vicdan terazisi”nden, vicdan
dengeleri bakımından bireye sorumluluk yükler.
Dünyaya enkarne varlıkların, gelişimlerini atâlete düşmeden
başarıyla sürdürüp, hizmetinde oldukları varlıkların öz
bilgi birikimine katkı sağlayabilmeleri için; nefsâniyetleri
yoluyla bırakmakta zorlandıkları bencilce arzu ve açgözlülüklerden
idrakli olarak kurtulmaları ve vicdan mekanizmalarının vazife
sezgisine bağlı üst realiteleri hazmetmeleri gerektiğini
yukarıda belirtmiştik. Bu konuda vazifeli yardımcı varlıklar
yardıma her an hazırdır: özellikle vicdan birim düalitelerinin
üst unsurlarına yönelmeye yeterli derecede güçlenmemiş ve
vicdan mekanizmalarının denge düzeylerini yükseltememiş
kimselerin karşılarına, onların gelişimleriyle görevli
vazifeli yardımcı varlıklar, bu bilgilerin gelişim ihtiyaçlarını
karşılayacak çeşitli olaylar oluştururlar(123). Başka bir
ifadeyle, enkarne varlıkların gelişim ihtiyaçlarına göre;
vazifeli yardımcı varlıklar tarafından olaylar tertiplenir
ve bireylerin önlerine konur ya da bu yardımcı(rehber) varlıkların
gönderdikleri tesirlerle bireye yaptırılır. Böyle bir düzenleme
ve yönlendirme için rehber varlıklar, vicdan mekanizmasının
nefsaniyetle ilgili alt unsurlarını uyarırlar. Bundan murad,
nefsanî hareketleri ve hatta onların utanç verici sonuçlarını
beşeri varlıklara tattırmak ve bu şekilde onları, kıyas
bilgisine götürerek, öz bilgilerine değerler kazandırmaktır(4).
Bu sayede beşeri varlıklar ıstıraplı deneyimlerin etkisi
altında, edindikleri kıyas bilgisinden önemli dersler alırlar
ki, bu derslerin her biri onların öz bilgilerinin birikimiyle
öz bilgi “tohumları”nı oluşturur. Yaşayarak
ya da gözlemleyerek, kıyas bilgisi birikimiyle öz bilgi “tohumları”nın
oluşturulmasının içsel gelişim açısından önemine
Kur’an’da ve Sadıklar Planı Tebliğleri’nde de değiniliyor(5).
Görülüyor ki, genel tekâmül ilkelerine(Asli İlkenin
gereklerine) göre hiçbir varlığın tekâmül yolunda geri
gitmesine(hatta bu olumsuz duruma meyletmesine bile) izin
verilmiyor. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, enkarne varlık atâlete
düşüpte, ya da herhangi bir nedenle gerilemeye yüz tutarsa;
yani vicdan mekanizmasının olumsuz zıddına(alt unsuruna) sürekli
olarak değerler göndermek şeklinde dengeyi sürekli olarak
olumsuzun lehine bozmayı sürdürürse,(ki bunun bir anlamı
da, irade özgürlüğünü sürekli kötüye kullanmaktır) böyle
bir kimseye yardım ile sorumlu ve görevli olan vazifeli varlıklar
derhal gönderdikleri güçlü tesirlerle, o kimseyi “yuvarlanmak”tan
kurtarmak için, zorunlu bir otomatizmaya yönlendirirler.
Burada “zorunlu otomatizma” dan kasıt; ilkel
beşeri düzeyde olduğu gibi, “çekici ya da itici ağır
koşulları ve olayları bireyin önüne sürmek”tir(6).
Böyle bir yardım ile bireyin idraki ve iradesi, makul olan üst
zıdda(olumlu zıdda) yöneltilmeye çalışılır. Bireyin
iradesini yola sokuncaya kadar(yani, içinde bulunduğu realite
düzeyinin gerektiği mâkul değere yükseltilinceye kadar);
zahmetli, azaplar, ıstıraplar birbirini izler. Ta ki onun,
kendi serbest haliyle kullanamadığı iradesi istenilen üst
unsura idrakli olarak yönelebilecek kudreti kazanmış
olsun(105). Bireyin bu şekilde yönlendirilişi içsel gelişim
açısından kendisi için (varlıksal anlamda) bir iyilik ilâhi
yardımdam başka nedir ki…
VİCDAN
MEKANİZMASININ İŞLEYİŞİ
Vicdan mekanizmasının vazife sezgisine ve nefsâniyete yönelik
unsurları, bir bütünün iki zıddı olarak ilerler. Dünyada
vazife sezgisi hazırlığını yapan vicdan mekanizması; bazen
nefsaniyete, bazen de vazife sezgisine yönelmiş “iki
cepheli bir bütün” durumundadır. Örneğin, vicdan
mekanizmasının üst unsurlarından olan başkalarını daha çok
düşünme duygusu Vazife Planı’na daha yakınlaştırıcı
bir unsur iken, bunun zıddı olan bencillik nefsâniyete yönelik
bir vicdan unsurudur. Aslında birbirinin zıddı olan bu iki
duygular düalite gereği aynı değerin iki cepheli tezahürüdür.
Bunlar aynı vicdanın, olumlu ve olumsuz yanlarıdır. Vicdan
mekanizması bu yapısıyla bir birim düalite olarak, beşeri
idraki(“yarım idrak”) vazife sezgisine ve
bilgisine yaklaştıran kudretli bir mekanizmadır.
Bu mekanizma; bitki aşamasındaki içgüdüleri hayvan aşamasının
otomatizmasına, hayvan aşamasındaki otomatizmaları beşeri
yaşamda ki vicdan mekanizmasına, beşeri varlıkları da “vazife
sezgisi ve bilgisi idrakleri” ne(kısaca, Vazife Planı’na)hazırlar(103).
Bu gelişim mekanizması beşeri düzeyde, bireyin idrakine ve
irade özgürlüğüne bırakılmıştır. Birey, kullanımından
sorumlu olduğu idraki ve irade özgürlüğü ile gelişimini
vicdan birim düalitesinin hangi zıddına/unsuruna yöneltirse(yani,
hangi zıdda daha fazla değer yüklerse) denge, o zıddın/unsurun
lehine olarak bozulur. Çünkü bir madde bileşimine yönelmek,
ona tesir göndermek demektir(104). Gönderilen tesirlerin ise
her biri birer değerdir ve o tarafın lehine olarak değer
farklanmasını gerektirir.
Şimdi vicdan mekanizmasının işleyiş tarzı üzerinde duracağız,
vicdan düalitesinin olumlu dediğimiz üst realitesiyle, göreceli
olarak olumsuz dediğimiz alt nefsâniyet realitesi herhangi bir
gelişim kademesinde insanda denge hâlinde bulunur. Yani bunların
içerdiği değerler aralarındaki statüyü korurlar. Yalnız
buradaki denge devamlı olarak sâbit kalmaz, her an bozulur.
Fakat-daha önce söylediğimiz gibi-bozulan bütün düalite
dengeleri daima yeniden kurulmaya, denge durumuna gelmeye eğilimlidir.
Düalite ilkesi gereğince, dengesi bozulmuş zıtlar asla o
durumda kalmazlar. Hangi tarafın fazla değer almasıyla denge
bozulmuşsa, dengenin tekrar kurulması için, o zıttın zayıf
olan tarafa bir değer akmaya başlar. Bu da karşı taraftaki
olumsuz olan zıddın değer seviyesi hizasına kadar yükselmesini
gerektirir. Böylece, aslında yüksek değerler alarak
seviyesini artırmış olumlu tarafa olumsuz taraf arasında
kurulan yeni denge seviyesi önceki seviyeye göre daha üstün
bir duruma girer ki bu da birim düalitenin bir üst kademeye geçmiş
olması, yani vicdan mekanizmasındaki idraki vazife bilgisine
biraz daha yaklaşmış olması demektir. Buna karşılık
olumsuz zıdda, yani nefsaniyete fazla değer gösterilirse iş
öncekinin aynı olmakla beraber doğrultu ters tarafa döner.
Bu durumda birim düalite, yani vicdan bir kademe aşağıya doğru
kaymaya başlar. Ve vicdanın aşağıya kayması demek yüksek
değerlerinden kaybetmeye başlaması demektir ki bu gibi
durumlarda insanlar görünüşe bakarak vicdan sesini boğmak,
körletmek gibi ifadeler kullanırlar. Nitekim önceki durumda
da vicdan sesinin güçlenmesinden söz ederler(104).
Görülüyor ki, enkarne varlığın başarılı bir yaşam geçirmesi
için, kendisinin biricik rehberi ve asıl kendisi olan varlığı
ile bağlantısını sağlayan “vicdanın yüksek
realiteleri”nden(7) ayrılmamış olması gerekiyor. Böyle
yapmakla birey; hem “doğru yol”u
yitirmemiş, hem de vicdanın daha ileri gelişimini sağlamış
oluyor(94). “Doğru yolda olmak”
Kur’an’ın da önemle üzerinde durduğu kavramlardan olup,
bu kavram “ALLAH’ın İpi” olarak da ifadeye
konmuştur(Bkz. Bakara 256, Ali İmran 103, Fetih 2, Maide 105,
En’am 153, Nur 54) Ayrıca, “Doğru yol” da olanlar
(Kur’an’a göre) “ALLAH’ın kılavuzluk
ettikleri” (Bakara 143) “Vicdan mekanizmasının
üst realitesi”nde güçlü olanlar olmaktadır.
VİCDAN
VE REALİTELER
Herhangi bir gelişim düzeyindeki vicdan mekanizmasında olumlu
ve olumsuz zıtlar; o gelişim düzeyindeki(realitedeki)
gerekliliklere ve koşullara göre birbirine geçmiş durumda
realiteler zincirinin alt ve üst halkaları olarak da düşünülebilir.
Bu iki halkadan üstte ki, vazifeye; alttaki halka da nefsâniyete
yöneliktir. Realiteler zinciri “aşağıdan yukarı”,
(geçmişten geleceğe) doğru uzandığına göre,
“nefsaniyete yönelik” dediğimiz, alttaki “yaşanmış
realite”yi; “vazifeye yönelik” dediğimiz
de, “yaşanacak realite”yi işaret
etmektedir(105+106).
Şu halde vicdan mekanizmasının unsurlarının her biri, beşeri
yaşamın geçirilmiş ve geçirilecek realitelerine karşılık
olmaktadır. Devresini tamamlamış realite, bireyi Vazife Planı’na
biraz daha yaklaştırıcı içerikte olan bir üst realitenin
önünde bir engeldir. Yani birey, içinde bulunduğu realitenin
alışkanlığına, rahatlığına ve rehavetine kapılıp atâlete
düşerse, onun bu durumu bir üst realiteye ilerlemesinin önünde
engeldir. İşte bu istenmeyen(makbul olmayan) durumdan bireyi
kurtarmak için, kendisiyle ilgilenen vazifeli yardımcılar
harekete geçerler ve onun önüne(daha önce de belirttiğimiz
gibi) ıstıraplı eprövler düzenleyerek atâletten kurtarmaya
çalışırlar.
Yarım idrakli beşeri varlığın bir üst realiteye
ilerlemesinin önündeki(kendinden/toplumdan kaynaklanan) her türlü
engelin genel adı nefsâniyet oluyor(106). Henüz hazmetmemiş(yani,
varlıkta öz bilgi haline gelmemiş) bir realitenin vicdan
mekanizmasındaki yeri, bu mekanizmanın üst unsurudur(olumlu zıt).
Başka bir ifadeyle, o vicdan mekanizmasının sahibi birey,
hala o realitenin adamıdır/kadınıdır. Çünkü o realite
henüz hazmedilmemiş ve geçirilmiş değil, “geçirilmesi
gereken” bir realitedir(107).
Dünya okulundaki beşeri varlıkta vicdan birim düalitesinin/mekanizmasının
bu şekilde işleyişi içinde giderek oluşan yüksek denge düzeyi,
dünya okulunun beşere kazandıracağı en yüksek
mertebedir(135). Bu gelişmişlik düzeyine ermiş olan beşeri
varlık dünya okulundan tam derece ile diplomasını alacak ve
dünyada kazandığı/kazanabileceği en yüksek öz bilgi
kudretiyle vazifelere layık durumda insanlaşmış olarak
Vazife Planı’nın “eşiğine” gelir. Böylece
varlık, beşerlikten kurtulup, insanlaşınca; vicdan
mekanizması da ortadan kalkacak, onun yerine elbette ki daha yüksek
tertipte “vazife düalitesi” alacaktır(135).
Bu varlıksal değişimle birlikte yarım idrakli sübjektif
gelişim süreci de “objektif” bir nitelik
kazanacaktır. Dünya okulundaki beşeri gelişimin bir “pasif
ve sübjektif gelişim aşaması” olduğunu, daha doğrusu;
tüm hidrojen âlemi boyunca “yarı idrakli gelişim”in,
“pasif ve sübjektif” bir gelişim olduğunu
idrak kavramını irdelerken de görmüştük.
Varlığın bedenli yaşamları birbirini izleyerek, dünyaya
her gelişinde öz bilgilerinin ve idrakinin artmasıyla, vicdan
mekanizmasındaki yükselmesi bir zorunluluktur. Bu gelişim içinde
vicdan dengeleri giderek ”üst” kademelerde
kurulmaya başlayacağından; ölümden sonra spatyomdaki
muhasebelerin de acı tarafları giderek yok olur. Burada bir
kural da şudur: İdrakler ne kadar gelişmişse, spatyomda ki
yalıtılmışlık süresi de o dar kısa geçer(205). Çünkü
bu yalıtılmışlık durumunda yapılması gereken muhasebe işleri
o kadar hızlı bir şekilde tamamlanır.
|
(1)
“Yüzeysel zaman idraki” kavramı Kitap’ta şu şekilde
kullanılmış: Dünya (zamanı) idraki(210+211), basit
idrak(211), dünya idrak düzeyi(210), insanlık âlemi
idraki(210), yarı idrakli durum(50+58).
(2)
“Küresel zaman” kavramı Kitap’ta şu anlamlarda kullanılmış:
Asli Zaman(222), İdraki Zaman(222), Vazife Planı’nda geçerli
zaman(222).
(3)
Değer farklanması: Zıtlardan birinin ya da ötekisinin daha
üstün tesirler alması.
(4)
Konuyla ilgili Kitapta ki örnek için bkz. Sayfa 124, üstten
5. Satır.
(5)
Kur’an’da “gören gözler için çevremiz ayetlerle
doludur, ibret almaz mısınız, akıl etmez misiniz, hala düşünmez
misiniz!” mealindeki ayetler:
*
“Gören gözler için…” konulu ayetler: Rum 21+22+23+24,
Casiye 3+4+13, Bakara 164, Nahl 12, Rad 4, Zariyat 20+21, Naziat
26
*
“Hala düşünmez misiniz!” konulu ayetler: Neml 62, Sebe 9,
Hakka 42, Nur 61, Enbiya44, Kamer 15+17+32+40+42.
Sadıklar
Planı Tebliğlerin de, gözlemin önemiyle ilgili sayfalar:
“Sağlıklı
gözlem” konulu
sayfalar: 26+62+262+281.
(6)
“Şeytan” sembolizmi nefse/nefsaniyete karşılık olduğuna
göre, vicdan mekanizmasının nefs tarafına yapılan değer yüklemesi,
“şeytan” a yönelik yatırım oluyor ki bu tutum da “şeytan”
ın(nefsin) işlevini kolaylaştırmak ve “şeytan” la işbirliği
anlamına gelir. Kur’an’da “şeytan” ın bu işlevinin
şöyle ifade edildiğini görüyoruz: “… Kim ALLAH’ı bırakıp
da şeytan’ı yandaş edinirse, açık bir hüsrana kesinlikle
yuvarlanmış olacaktır”.Nisa 119
(7)
“Vicdanın yüksek realiteleri” ifadesinin, Kitap’ta geçen
öteki özdeşleri; vazife sezgisi, üst unsur, üst realite,
olumlu zıt
|