Metafizik

WWW.ASTROSET.COM

 

İlâhi Nizam ve Kâinat Kitabında

SEVGİ

   Öz bilgi birikimini zenginleştiren etkenlerden biri olan sevgi, canlıların herhangi bir şeye karşı duydukları çekimdir. Maddelerin(örneğin, uzaysal objelerin) birbirilerine karşı göstermiş oldukları fizikoşimik ilgiler(“evrensel câzibe etkisi”) bile; yüksek varlıklarda görülen sevginin vazifeye yönelik çeşitlerinin en maddesel ve en ilkel hazırlığıdır. Dünyada her şey, her gelişim kademesinde bulunan bireyi çeşitli şekilde kendine çekebilir. Dolayısıyla her kademede/realitede herhangi bir şeye karşı sevgi(câzibe/çekim) duyulabilir. İşte sevginin sonsuz yönleri ve türleri oluşu bundandır. Bu nedenle de sevgi, çok genel kapsamlı bir kavram ve konudur. Şimdi sevginin bu çeşitliliğini bitkilerdeki görünümünden başlayarak ele alalım(131).

   Sevgi, elçi ve bencil oluşuna göre, vicdan mekanizmasının alt ve üst unsurlarına karışır. Özellikle beşeriyetin ilk kademelerinde bencil ve çıkarcı sevgi bireyde egemendir(134). Bu sevgi türü bireyi; sıkıntılı, zahmetli ve ıstıraplı akıbetlere sürükler. Bazen de sevgi, “saf yüksek tezahürleri” ile bireyi üst realitelere ulaştırır. Bu maddesel/ilkel sevgi, o aşamadaki varlıkların kendilerine özgü gereksinim ve zorunluluklarının birer gereğidir. Sevginin beşerde tezahür eden bu türüne geçmeden önce, bitkilerdeki ve hayvanlardaki görünümüne bakalım:
  Bitkilerin, gıdalarını bünyelerine geçirmeleri, havanın karbondioksitini ve oksijenini çekerek kendi öz sularına karıştırmaları, bazılarının güneşe dönmeleri, hatta sinek/örümcek/böcek vb. yakalayıp hazmetmeleri fizikoşimik etkiler kapsamındaki çekimin tezahürlerindendir. Sevginin, bitkilerde basit /ilkel tezahür eden söz konusu çekilim durumlarını hayvanlarda daha az maddeleşmiş ve az çok beşeri düzeydeki görünümüne yaklaşmış olarak görmeye başlarız. Hayvanlarda yavru eş, aile arkadaş, hatta hem cinslerinin dışındakilerle dostluk kurma ilgilerinin, bazen tamamen sevgi görünümü olan çeşitlemelerini gözlemlemek olasıdır
(131). Beşeri düzeye gelince, oldukça geniş bir “idrakle duyulan sevgi” nin yüksek ve zengin tezahürleri ortaya çıkar.                                                                                                                    

  Beşeri düzeyde bir duygu olarak bilinen sevginin, beden denilen beşeri organizmada oluşum mekanizması, ruhsal kökenli erdemlerin ve ihtiyaçların da oluşumunu kapsar. Bu bilginin ışığı altında, beşeri bedende bulunan tüm duyguların( sevgi de dâhil) oluşumlarını ve bedenle olan ilişkilerini açıklamak olasıdır. Beşeri düzeyde bireyler, ne olduğunu bilmeden, sürekli olarak sevginin saf ve faziletli titreşimlerini tüm yaşamları boyunca sanki sayıklar dururlar(309). İşte onlar özlemini duydukları ve yaşamları boyu peşinden koştukları, buna karşın bir türlü yakalayamadıkları, hatta ne olduğunu bile bilmedikleri bu mutluluğu, yani “sevginin saf ve yüksek titreşimlerini” Sevgi Planı olan Yarı Süptil Âlem de deneyimleyeceklerdir. Konunun bu yanını ileri ki paragraflarımızda ele alacağız. Sevginin Yarı Süptil Âlem’den önceki; yani, sevginin beşeri düzeydeki “idrakli sevgi” aşamasını ve türlerini irdelemeyi sürdürüyoruz.

  Yukarıda sözünü ettiğimiz ruhsal kökenli beşeri erdemler aslında varlıktaki “kudretler”in bir kısmının; dünya ortamının ve beşeri bedenin olanak ve koşullarına göre bedende tezahürüdür. Elbette, konumuz olan sevgi de bunlardan biridir. Dünyada çeşitli görünümlerdeki beşeri sevgi Yarı Süptil Âlemde ki(Sevgi Planında ki) sevginin gerçek cephesinin tezahürüdür. Başka türlü ifadeyle, varlıkta bulunan bazı “kudretler” in, beşeri beyin olanakları dâhilinde tezahür etmiş değerlerinden biri de sevgidir. Sevgi gibi; vicdan, idrak ve bilgi gibi değerler de varlıktaki “kudretler” in beşeri bedende(yüksek idrak düzeyinde) tezahür etmiş şeklidir. Bunu daha önce de belirtmiştik. Bir bakıma, varlığın bu “kudretler” i, söz konusu beşeri değerlerinin ideleri olmaktadır. Dolayısıyla, konumuz olan beşeri sevgi de Sevgi Planı’ndaki(Yarı Süptil Âlemde ki) vazifeye yönelik sevginin beşeri bedendeki izdüşümü oluyor. Tüm beşeri erdemler ve sevgi; sadece dünyada geçerli ve yüzeysel zaman idrakiyle algılanabilen dünya şekilleri/ halleri/ görünüşleridir(136). Yüzeysel zaman idrakine bağlı beşeri sevgi ile küresel zamanda ki sevginin varlıktaki karşılığı olan titreşimlerin(“kudretler” in) kapsamını sezmek, yüzeysel ve küresel zamanlarla ilgili bilgileri çok iyi anlamakla olasıdır. Sevginin saf ve yüksek tezahürlerini yazımızın akışı içerisinde ayrıntılı olarak ele alacağız. Sevginin, beşeri/yüzeysel zaman düzeyindeki durumunu irdelemeyi sürdürüyoruz.

  Yüzeysel/beşeri zaman idraki karşısındaki sevginin ilkel durumuyla, sonsuz yüzeyleri içeren beşer üstü âlemde ki sevginin sınırsız kapsamı(yani, öz bilgiler içinde parlayan görkemli durumu) hakkında daha geniş bir sezgi karşılaştırması yapmak ancak yüzeysel ve küresel zaman kavramıyla ilgileri çok iyi anlamakla olasıdır(1). Sevginin Varlığa ait olan idraki zaman(Küresel zaman) karşısındaki durumuna ve anlamına, yüzeysel zaman idraki ile düşünen varlık asla nüfuz edemez.

  Öz bilgilerini zenginleştiren etkenlerden biri olan sevgi, kudret ve karakterine göre(digerkâmca/elci bir şekilde kullanışına göre) vicdanın daima üst unsurlarıyla(olumlu zıddıyla) sempatize olmaya eğilimli bulunduğundan, onun denge hattının sürekli olarak yükselmesine neden olur. Yeter ki bu, sevgi titreşimlerine çeşitli nedenlerle(ve özellikle de bazı zorunlu sınav, gerekli gözlem gereksinmelerinden dolayı) daha basit ve kaba maddesel bileşimlerin (beyinlerin) kaba yayını(bencil, gurur, kin, kabadayılık, para ve şöhret hırsları vb.) karışmış olmasın(133).

  Bu anlamda ki ”kaba yayın ”, sevgi için “zehirleyici ” etkiye sahiptir. Bu olasılık yarı idrakli beşeri yaşamda her zaman söz konusudur. Sevgiye bu “zehrin ” sürekli karışması durumunda, bu kaba tesirler/yayın sevgi üzerinde giderek etkisini artıracak ve sevginin üst değerlerini yavaş yavaş silmeye ve onu yozlaştırmaya başlar. Bu olumsuz gidiş vicdan mekanizmasını da olumsuz yönde etkileyeceğinden, bir takım ıstıraplı deneyim ve eprövler kaçınılmaz olur. Bu durumdaki bireyin, ıstıraplı değilse bile sıkıntılı eprövlerle karşılaşması kendi hayrınadır ve vicdan mekanizmasının denge hattını yükseltmesi için fırsattır. Bu fırsat bireye, onun kendi varlığı(ve gerekirse, kendisiyle ilgilenen vazifeli yardımcı varlıklar) tarafından tanınır ve bu şekilde beşeri varlık, vicdanın olumsuz zıttına değer yüklemesi tehlikesinden kurtarılmaya çalışılır. Bu, Kur’an’ca ifadesiyle “İlâhi bir rahmet”tir.

  Bu yardım, yine Kur’an’ca ifadesiyle bireyi “doğru yol ”a yönlendirme(ya da “doğru yol ” da tutma) operasyonudur. Beşeri varlık gerek kendi sakınma titizliği ile gerekse Yukarı’nın bu anlamda ki yardımıyla, “sevginin vazifeye yönelik çeşitleri ”(varyeteleri) ile vicdanın olumlu zıttın da sürekli kılarsa, “sevginin saf ve faziletli titreşimleri ” ile vicdanın(vazife sezgisine yönelik)üst unsurları birbirine uyumlu duruma gelir. Bu durumun sürekliliği halinde birey de “çıkarsız hizmet duygusu ” gelişir. Bu makbul durumun sürdürülebilirliği hâlinde vicdanın nefsâniyetle ilgili unsurları bencillik ve çıkarcılıktan sıyrılıp, elcilik yollarında yürümeye başlar. Bu durumda vicdan mekanizmasının denge düzeyleri artık, elçiliğin(digerkâmlığın) yüksek ve idrakli alanlarında korunmuş demektir. Bu gelişim düzeyindeki birey başkalarının yükselmesi için her türlü fedakârlığa katlanmayı kendisine bir borç ve vazife bilir. O zaman, bu kimsede ki sevgi, bir “vazife sevgisi ” niteliği kazanmaya başlar ki, bu da artık onun Vazife Planı’nın eşiğine gelmiş olduğunun işaretidir(135). Sevginin Vazife Planı’na yönelik kısmını, yani; beşer üstü Sevgi Planı aşamasını yazımızın akışı içinde daha ileriki paragraflara bırakarak, sevginin beşeri düzeydeki, Vazife Planı’na hazırlayıcı işlerini ve ilgili konuları görmeyi sürdürüyoruz.

  Beşeriyetin gelişim kademelerinde, dünyada olabileceği en yüksek formunu bulan sevgi, bedenin çok ince bir kısım madde bileşimlerinin yaymakta oldukları “yüksek ” ve süptil titreşimlerin enerjilerin tezahüründen ibarettir. Gerek kendi görgü ve deneyimlerimiz, gerekse vazifeli yardımcı varlıkların katkılarıyla beynin(şuur merkezinin) belirli kısımlarında öyle “yüksek ” ve süptil madde bileşimleri ve sistemleri oluşur ki, bu süptil bileşimlerin yaymakta oldukları titreşimler/enerjiler bu bireyin çevresinde çok kuvvetli ve çekici bir manyetik alan oluşturur. (Gurdjıeff/Ouspensky öğretisinde “merkez olmak ” kavramını çağrıştırıyor…) Söz konusu titreşimler/enerjiler bildiğimiz mıknatısıyen dalgalarından(onlarla karşılaştırılamayacak) çok yüksek içeriktedir. İşte bu manyetik alan kendisiyle sempatize olabilecek başka titreşimleri üzerine çeker; bunla da kalmaz, o(başka) titreşimlerin bağlı bulundukları manyetik alanlar tarafından da çekilir. Bu durum, bedenlerin birbirini sevmelerinin ve birbiri tarafından sevilmelerinin açıklamasıdır(132).

  Yukarıda belirtilen şekilde oluşan ince/süptil madde bileşimleri varlıklarını korudukça, çevreye yaydıkları titreşimler de sürüp gider. Söz konusu maddesel bileşimlerin yapıları değişince, (bu değişim şekil ve derecesine göre) titreşimlerin içeriği ve şiddeti de değişir. Bu maddesel bileşimler, herhangi bir nedenle dağlınca, titreşimler de ortadan kalkar ve sevgi tezahürü de biter. Tüm bu işlerin Yukarı’dan(icaplara göre) gelen tesirlerle olduğunu ve sürdüğünü biliyoruz(Asli İlkeler’in İcapları…)

  Bunun tersi durumda ise, başka bir kimsenin bedeni de aynı şekilde fakat başka düzenlemeler içinde gene bir takım ince/süptil madde bileşimleri kurar. Bunlar, kaba fizikoşimik başka madde bileşimlerine göre hayli ince/süptil olmalarına karşın, önceki sevgi bileşimlerine oranla kabadır. İşte bunların yaydığı titreşimler de antipati ve nefret titreşimleridir. Bunlarda çevrelerinden, nefret/antipati titreşimleri aldıkları gibi, kendileri de onlara aynı titreşimleri gönderir.

  Böylece birincilerin bedenlerinden sempatik yayın çıkarken, ikinci tür bedenlerden sürekli olarak antipatik dalgalar çevreye yayılır. İncelikleri ve kudretleri daha üstün olan sempatik yayın, antipatik yayını yapan madde bileşimlerine çevrilirse, onlardan çok kuvvetli olan bu titreşimler o bileşimleri silip süpürebilirler. Bundan dolayı sevenler ve sevilebilenler, düşman olan bu kin besleyenlerden çok daha kudretli ve etkili durumdadırlar(132+133).

  Toplumsal yaşamda bireyin bu durumları ve etkileşimi çevresinde sevgi olumlu ya da olumsuz amaçlarla kullanılışına göre vicdan mekanizmasında sonsuz olay değişimlerine neden olur. Sevgi ile vicdan mekanizmasının bu etkileşimi öz bilgi birikimine zemin hazırlayan önemli gelişim fırsatıdır. Bu gelişim fırsatı ancak enkarnasyon ile yakalanabileceğinden, varlık için enkarne olmak bir zorunluluktur. Varlığın, öz bilgi dağarcığının doldurulmasının ve bağlı olduğu ruha hizmet etmesinin yolu da budur(133).

  Konumuz olan sevgi, öz bilgi birikimini zenginleştiren etkenlerden biri ve aynı zamanda varlığın “kudret”lerinden birinin beşeri bedendeki izdüşümüdür. Sevgi ve öteki beşeri değerlerin(erdemlerin) besledikleri ve gelişimlerine aracı oldukları varlıktaki bu “kudretler ” ise; varlığın tabi olduğu küresel zamanın sınırsız diyebileceğimiz idrak olanaklarıyla değerlenen gerçek değerlerdir(“kudretler ”dir) ki, bunlar ruhun evrendeki tekâmül ölçüsünü gösterir. Küresel/idraki zaman ile değerlenen bu ince bileşimler dünyanın yüzeysel zaman idrakiyle tanımlanamazlar. Şimdi konumuz olan sevginin de, yukarıdan beri anlatmaya çalıştığımız durumları dünyayla ilgili değerlerini ifade eder(136).

  Sevgi, olumlu amaçlara yönelik bir araç ve fırsat olarak kullanılırsa, onun saf ve yüksek tezahürleri ortaya çıkmakta gecikmez. Çünkü sevgiyi bencil çıkarlar yönünde değil de; olumlu yönde kullanırsa, vicdan mekanizmasının olumlu zıddına(vazife sezgisi tarafına) değerler yükler. Bu da, vazife öz bilgi birikimini zenginleştiren olumlu bir uygulamadır. Birey böyle bir uygulamayla bir kişinin sevgisinden hareketle( yani, o kimseye duyduğu sevgiyi bir araç ve fırsat olarak kullanarak) sevgisinin kapsamını genişletir ve herkesi sevmeye, herkes tarafından sevilmeye başlar.(Bu durumun örneği için bkz. Sayfa 130, üstten 8. satır ve devamı).

  Bu şekilde, sevgiyle ilgili eprövlerin ve sınanmaların gelişim yönünde değerlendirilmesi bireye(yukarıda belirttiğimiz gibi) öz bilgi birikimini artırması yanı sıra, yüksek bir vicdan dengesi düzeyinde aktif ve vazife bilgisine hazırlanmış bir varlık olma olanağı sunar(130).

  Sevgi denince, onun dar anlamı üzerinde durmamak gerekir. Dar anlamlı sevgi, onun geniş kavramının, gelişim mekanizmasında almış olduğu büyük rolünün sadece küçük bir kısmıdır. Sevginin sonsuz yönleri ve şekilleri vardır. Sevginin, vicdan mekanizması ve gelişim karşısındaki rolleri açıklanırken, onun bu geniş anlamı üzerinde ayrıntılı olarak durmuştur.(Bu konuda bkz. “Vicdan Mekanizması” başlıklı derlememiz) Sevginin bu geniş anlamı, yani sevginin “saf ve yüksek tezahürleri ” söz konusu olduğunda; ferâgat, fedakârlık, elcilik, yardım ve şefkat gibi, vicdanın üst unsurlarına katkı sağlayıcı ve gelişimi hızlandırıcı görünümleri vardır. Sevgi, bu “saf ve yüksek tezahürleri ” ile tekâmül hazırlığının güçlü bir elemanı olan vicdanın(98) vazifeye yönelik üst unsurlarını destekler ve gelişimde hızlı ve idrakli yürüyüşü sağlar. Sevginin bencilliğe ve çıkarcılığa dayalı alt/olumsuz değerleri ise, vicdan birim dualitesinin olumsuz zıddını(nefsâniyeti) tahrik ederek gelişim temposunu ağırlaştırır ve bireyi zahmetli/ıstıraplı koşullar içine sokar.

  Bununla birlikte, birbirine zıt gibi görünen her iki durum da öz bilgi birikiminin kaynaklarındandır. (her iki duruma da örnek için bkz. Sayfa 134, alttan 10. Satır) Bu durumların her ikisine de; değişik gelişim kademelerinde bulunan tüm bireylerde rastlanabilir ve bu durumla bireylerin değişik/farklı kabalık düzeylerindeki uygulamaları girip çıkmalarında etkili olur. Bireyler arası gelişim kademeleri ne kadar düşük ise, o kademelerde ki sevgiye karışmış bencillik ve çıkarcılık ile haklara saygısızlık ve zulüm o kadar fazla olur. Bunun tersine, bireyin gelişim düzeyi ne kadar vicdanın üst realitesinde bulunursa, sevgi de o oranda saf ve faziletli titreşimleriyle zenginleşmiş durumdadır(135).

  İşte vicdan mekanizmasının bu alanlara kadar ulaşmış yüksek denge düzeyi, dünya okulunun beşere kazandırmış olduğu en yüksek gelişim düzeyidir. Bu düzeye gelmiş olan kimse, dünya okulundan tam derece ile diplomasını alacak ve dünyada kazandığı en yüksek öz bilgi kudretiyle vazifeler kabul ederek ve aynı zamanda da daha kudretli bir varlık olarak yüksek planlara geçmeye liyakat kazanmış olacaktır. Enkarne varlık bu duruma geldikten sonra, vicdan dualitesi ortadan kalkacak, onun yerine; daha yüksek tertipte bir “vazife dualitesi” almış olacaktır. Varlığın “vazife dualitesi ” ne geçmesiyle birlikte, “sübjektif gelişim ” in yerine “objektif gelişim mekanizması ” alacaktır. Vazife aşamasından önceki gelişim seyri, sübjektif koşullar(yüzeysel zaman idraki) içinde sürer. Konunun akışının bu aşamasında “zaman ve sübjektif gelişim bağlantısı ” üzerinde biraz durmakta yarar olabilir:

  Varlığın beşer hâlindeki gelişimi Aslî Zaman’da geçmez. Varlık beşeri gelişim sürecinde Aslî Zaman’ ın bir tek noktasında onunla temas durumundadır(222). Beşeri varlığın gelişimi bu noktada başlar, yine bu noktada biter. Sayısız enkarnasyonlar içinde geçen tüm beşeri yaşam, Aslî Zaman akışının bir ânı olan “ e “ noktasında geçer (bkz. kaynak eser sayfa 222’teki şema). Başka türlü ifadesiyle, beşeri aşama tamamlanıncaya kadar, varlık Aslî Zaman üzerinde yürümüş olmaz. Bu nedenle, beşeri gelişim aşamasına  sübjektif gelişim devresi” deniyor. Bu devre Vazife Planı’ na hazırlık aşamasıdır. Vazife Planı’nda geçerli zaman “idrâkî zaman” dır ve buradaki gelişim “objektif gelişim” dir. Beşeri varlığın gelişim düzeyi bu noktaya gelince, yüzeysel zaman idraki realiteleri sona erer, idrâkî mekân olan Vazife Planı’nda gelişime başlar ve beşeri varlık da sübjektif gelişim vetiresinden kurtulup, Aslî Zaman‘da yürüyen objektif gelişim akışına girer(225). Vazife Planı’na geçişiyle birlikte artık beşer, “insan” olmuştur. Beşeri gelişim, Vazife Planı’nda son bulur.

  Görülüyor ki, biz beşeri varlıkların dünya okulundan sonra gidecekleri “Yarı Süptil Âlem” in, yani “Arasat Plan ” ın hazırlayıcı aracı sevgidir. Buradaki sevgi hiçbir zaman, dünyada anlaşılan ve duyulan sevginin kendisi olmamakla beraber, bunun gene de dünyadakine yakın yanı vardır. Her ne kadar dünyadaki sevgi, Sevgi Planı’da ki gerçek sevgi kavramından başka ise de gene o sevgiye insanları hazırlayıcı bir basamak olabilecek değere ve içeriğe sahiptir. O halde sevgi âlemine, yani yarı süptile girmek liyakatini kazanmış olan bir insan varlığı; dünyada geçirmiş olduğu bu hazırlığı sayesinde, dünyadakinden bambaşka ve onunla karşılaştırılamayacak bir kapsam içindeki bu büyük sevgi mekanizmasına katılmış bulunacaktır(308). O varlığın bu planda yapacağı şey, bu çok kapsamlı ve geniş sevginin çeşitli varyetelerini kullanarak, onları daha üst Vazife Planı’na hazırlayıcı olanaklardan yararlanmak olacaktır. Demek ki burada ki sevginin, dünya beşeriyetince anlaşılamamış olan içeriği, Arasat Planı’nda ki varlıkları Vazife Planı’nın yüksek realitelerine uyumlandırıcı çok kudretli durumlar arz eder. Çünkü Vazife Planı’nı tam anlamıyla kabullenmek ve ona uyum sağlayabilmek pek kolay bir iş değildir. Buradaki başarının da bir hayli cehit sergilenmesi gerektiren teknik yanları vardır(309).

  Sevgi Planı’nda sergilenen cehit, dünyadaki işler için sarf edilen cehit ve gayretten bambaşkadır. Dünyada sergilenen cehit ve gayretler sırasında, bireylerin karşılarına sürekli olarak dikilmekte olan; zahmetlerin, sıkıntıların, ıstırapların, azapların, işkencelerin ve hastalıkların, hatta ölümlerin hiçbirisi burada yoktur. Burada ki cehit, varlıkların idraklerinin artışı oranında ki bu da Sevgi Planı’nda hızlı olur), daha çok sevkli ve huzur verici olur. Varlıkların bu yoldaki etkinlikleri, büyük bir itilimle özlerler ve ondan sonsuz mutluluk duyarlar. Nasıl ki daha dünyada iken bireylerin varlıklarında beliren büyük mutluluğun sezgi pırıltıları onları kendisine çeker.

  Yarı süptil Arasat Planı’na(yani Sevgi Planı’na) geçen varlıkların ellerine geçen yarı süptil madde, Vazife Planı’na geçme hazırlıklarının tamamlanması sırasında, bu varlıklar için yenilmesi ve terk edilmesi gereken bir tür nefsaniyetleri olmaktadır. Bu nefsaniyet bir tür “yarı süptil madde bağımlılığı”dır: Dünya okulunu başarıyla bitiren beşeri varlıklar Yarı Süptil Arasat Planı’na geçer geçmez, yakaladıkları ve bir türlü bırakamadıkları yarı süptil maddelerini burada bırakabilmelerine yardım edecek en güçlü araçları yine sevgi olacaktır. Bu varlıklar(insan adayları olarak) bir tek yarı süptil maddeye bağlanma alışkanlığından kurtulacaklar; o maddeyi istedikleri zaman terk edebilme ve onun yerine değişik süptilitedeki maddeleri kullanabilme becerisini kazanacaklardır(312). 

  Yarı süptil Sevgi Planı’nda ki insan adayları, yarı süptil maddeye karşı bu bağımlılıklarından da kurtulduktan sonra nefsaniyeti tamamen yenmiş ve Vazife Planı’nın ilk basamaklarına erişmiş olurlar. Onlar bu başarılarını, oradaki sevginin farklı türlerini deneyimlerine borçludurlar. Bu başarılarında da, varlıklar arası performans farklılıkları elbette olacaktır. Yani, varlıkların bazıları Yarı Süptül Arasat Planı’nda ki, Vazife Planı’na uyumlanma deneyimlerini kısa sürede tamamlarken, bazıları da oldukça uzun sürelerde tamamlarlar. Söz konusu sürelerin dünya zamanıyla ifade edilmesi güçtür(313). Çünkü bu süre için ölçü olarak kullanılan zaman, dünya idrakinin üzerinde ve dünya zamanından çok daha kapsamlıdır.

  Örneğin, orada geçirilecek süreyi, dünya zamanıyla 300 yıl farz edersek, bu süre; oranın idraki zamanıyla 3000 yıl, hatta daha fazla olabilir. Oranın zamanı, dünya zamanı ile karşılaştırma kabul etmez. Çünkü bu değerler idraklere göre her zaman değişir. Sevgi Planı olan Yarı Süptil Arasat Âlemi’nde idraki zaman egemendir. Bu planın varlıkları ilk zamanlarında(ki bu ilk zamanlarda yarı süptil maddeye çok sıkı bağlı durumdalar); yarı süptil maddelerin dünyaya yakın tarafını daha çok kullanacaklarından, dünyaya yakın realitelerde yaşayabilirler. Bunun için, “idrak mekanı ”nda bulunan varlıklar, orada dünya mekânına benzer mekânlar da kurma şansına sahiptirler(314).  

  Varlıklar burada sevgi uygulamalarını yapa yapa idraklerini gerektiği kadar artırıp, yarı süptil maddeye olan bağımlılıklarını giderek gevşettikçe, zaman ve mekânları da giderek o oranda “idraki zaman ve mekan” ın kapsamlı karakterini kazanmaya başlar. Bu şekilde yarı süptil bileşimden tamamen kurtuldukları anda, artık bu varlıklarda dünyasal realitelerle ilgili etkinlikler ve bunların izleri bile kalmaz. Bundan sonra, varlıklar alçakları vazifeye göre, gereken yerde istedikleri maddeleri kullanarak; o maddelerin tabi oldukları her türlü zaman ve mekân relitelerinden yararlanabilirler. Şu halde, Sevgi Planı’nda ki bir varlığın, yarı süptil maddesini terk edebilmesi ve Vazife Planı’na geçebilmesi demek; onun hiçbir maddeye bağlı olarak kalmaması, varlık ahalinde; yani “gelişmiş enerjiler ” karmaşığı halinde kalması ve istediği zaman istediği maddeyi kullanabilmesi, kullanabildiği maddelerle de o maddelerin mensubu olduğu âlemlere tesir ve müdâhelelerde bulunabilmesi demektir(314). Yarı Süptil Arasat Alemi olan Sevgi Planı’nda ki insan adayı bir varlık bu olanaklara ve güce ancak; tatlı / mutlu zevklerle dolu sevginin çeşitli uygulamalarını yaparak ulaşacaktır.

CENNET SEMBOLİZMİ

  Din kitaplarında gördüğümüz cennet simgesi, burada sözünü ettiğimiz ve dünya okulunu8hidrojen âlemini) bitiren varlıkların Yarı Süptil Arasat Alemi’nde deneyimledikleri sevgi realitesinin karşılığı olmaktadır. Dinsel öğretilerde ki cennet sembolizminde “İlâhi sezgilere kavuşulması ”ndan söz edilir ki, bu ifadeler Yarı Süptil Âlem’in varlıklarının, en yüksek sevgi karmaşığından geçtikten sonra, ileri aşamalarda varacakları “Vazife Planı ” dediğimiz yüksek uyuma kavuşmanın anlamını taşır(317). Vazife Planı’nda ilahi hakikatlerle(Ünite”nin unsurlarıyla) vahdetler ve bunlara uyumlar, cennet sembolizminde “ilâhi nurlara kavuşmak ” şeklinde ifade bulmuştur.

  Sevgi planındaki hayat; varlıkların, varlıkların yüksek süptil vazife planlarına ulaşabilmelerine engel olan, bağlı oldukları yarı süptil maddelerden onları yavaş yavaş kurtulmalarını sağlar. Bu hedefe ulaşmak için sevgi, varlıkları gruplar halinde birleştirir. Gruplar arasında yavaş yavaş tam bir uyum ve beraberlik kurulur. Böylece varlıklar, vazife planının tam uzlaşma ve uyum icaplarına çabuk hazırlanırlar. Artık böyle, varlıkları grup grup bir araya toplayan, o gruplar arasında tam bir uyum ve uzlaşma sağlayan sevginin,  dünyadaki anlamından elbette çok daha derin kapsamı olacaktır.

  Sevgi planı, sevginin insanlarca bilinmeyen geniş kapsamı içinde, mutluluk dolu çaba ve fâliyetleri gerektiren ve daha yüksek planlara varlıkları hazırlayan esiri bir âlemdir. En hayâli peri masallarında anlatılan madde inceliği bu âlemin yanında pek kaba kalır. Kaldı ki her gerektiğinde onlara verdiği büyük haz ve zevklerden başka, insanlarca bilinmeyen bir sevgi kapsamının varlıklara bağışladığı mutluluk, dünyada hiçbir şeyle kıyaslanamayacak kadar yüksek ve derindir. Çünkü dünyada daima olduğu gibi, mutluluk sayılan her zevkin sonunda gelmesi düşünülebilen endişelerin, orada varlıların karşısına çıkması söz konusu değildir. Tam tersine, burada hakiki bir mutluluğu daha büyük bir mutluluğu, varılmış bir huzuru daha anlamlı ve kapsamlı bir huzur takip eder.

  Sevgi Planı’nın ilk kademelerinde başlayan ve az çok dünya zamanına ve mekânına yakın tarafları bulunan haller, varlıkların hazırlıkları ilerledikçe daha süptilleşir ve dünyadaki durumlara yakınlıktan ayrılmaya başlar. Bu durum varlıkların bağlı oldukları yarı süptil maddelerden gittikçe kurtulmalarının bir ifadesidir. Yarı süptil madde ile olan bağlantılar gevşedikçe, idraki zaman ve mekân durumlarına girilir ve yarı süptil âlemin dünyaya benzer tarafları ortadan kalkar. Grupların vazife planına yaklaşmaları artar ve Vazife Planı icaplarının zorunlulukları daha çok belirir. Sevgi ile birbirine bağlanan gruplarda sevginin oraya özgü türlü durumları bu durumu destekler. Yarı süptil madde bileşimlerinden tamamıyla kurtulan varlıklar büsbütün serbestleşir ve çeşitli maddeleri kullanmak üzere istedikleri gibi maddeleri değiştirme olanakları kazanırlar. Çünkü o zaman, bu işe engel olan yarı süptil bir madde bileşimine bağlı kalma durumu ortadan kalkmış olur. Böylece vazife planına gruplar halinde hazırlanarak yürüyen varlıklar beşer, altışar bireylik gruplarla birlikte, tam bir vazife anlayışı içinde ve idraki zaman ve mekân olanakları dâhilinde ilk vazifelerini alırlar. Bu, onların vazife planına girmiş olmaları demektir.

  Öyleyse, Vazife Planı’na geçiş dünyadaki yarı süptile geçiş gibi büyük gürültülerle, şiddetli sarsıntılarla, ölümlerle bir arada olmayıp gayet tatlı bir hazırlanışla, belirsizce ve derece derece bir akış içinde meydana gelmektedir. Ondan sonra bu varlıklar, gittikçe genişleyecek olan grupları ve bu grupların genişlemesiyle benzer olan idraklerin artması sayesinde, vazife planının ilk kademelerinden itibaren İlâhi Gereği taşıyan ışık konisinin zirvesine doğru gittikçe büyük bir olgunlaşma hızı ile tırmanarak yükselmeye başlar.

  Sevgi planına geçecek olan insanları bekleyen yüksek son budur. Bundan dolayı, dünyada yarı süptil âleme bu geçiş yüzyıllar boyunca öz varlıklarında yaşattıkları ve insan haliyle bir türlü idrâkine varamadan belirsiz sezgisi peşinde koşup didindikleri ve asla tatmin olunamadıkları mutluluğun tatmin kârlığına varlıkları kavuşacaktır. İnsan varlığının değeri ve gücü de bu geçişte varoluşunu ve gücünü bilmesidir.

Derleyenler : Hüseyin Özdinler, Oktay Tüfekçioğlu, Selman Gerçeksever

  Rakamlar İLÂHÎ NİZAM ’dan alıntılamaların sayfa numaralarıdır.

 Yayın Tarihi:03 Eylül 2018 

<<  ÖNCEKİ BÖLÜM

 SONRAKİ BÖLÜM >>

 

© Astroset 2003-2018