Öz
bilgi birikimini zenginleştiren etkenlerden biri olan sevgi,
canlıların herhangi bir şeye karşı duydukları çekimdir.
Maddelerin(örneğin, uzaysal objelerin) birbirilerine karşı göstermiş
oldukları fizikoşimik ilgiler(“evrensel
câzibe etkisi”) bile; yüksek varlıklarda görülen
sevginin vazifeye yönelik çeşitlerinin en maddesel ve en
ilkel hazırlığıdır. Dünyada her şey, her gelişim
kademesinde bulunan bireyi çeşitli şekilde kendine çekebilir.
Dolayısıyla her kademede/realitede herhangi bir şeye karşı
sevgi(câzibe/çekim) duyulabilir. İşte sevginin sonsuz yönleri
ve türleri oluşu bundandır. Bu nedenle de sevgi, çok genel
kapsamlı bir kavram ve konudur. Şimdi sevginin bu çeşitliliğini
bitkilerdeki görünümünden başlayarak ele alalım(131).
Sevgi, elçi
ve bencil oluşuna göre, vicdan mekanizmasının alt ve üst
unsurlarına karışır. Özellikle beşeriyetin ilk
kademelerinde bencil ve çıkarcı sevgi bireyde egemendir(134).
Bu sevgi türü bireyi; sıkıntılı, zahmetli ve ıstıraplı
akıbetlere sürükler. Bazen de sevgi, “saf
yüksek tezahürleri” ile bireyi üst realitelere ulaştırır.
Bu maddesel/ilkel sevgi, o aşamadaki varlıkların kendilerine
özgü gereksinim ve zorunluluklarının birer gereğidir.
Sevginin beşerde tezahür eden bu türüne geçmeden önce,
bitkilerdeki ve hayvanlardaki görünümüne bakalım:
Bitkilerin, gıdalarını bünyelerine geçirmeleri, havanın
karbondioksitini ve oksijenini çekerek kendi öz sularına karıştırmaları,
bazılarının güneşe dönmeleri, hatta sinek/örümcek/böcek
vb. yakalayıp hazmetmeleri fizikoşimik etkiler kapsamındaki
çekimin tezahürlerindendir. Sevginin, bitkilerde basit /ilkel
tezahür eden söz konusu çekilim durumlarını hayvanlarda
daha az maddeleşmiş ve az çok beşeri düzeydeki görünümüne
yaklaşmış olarak görmeye başlarız. Hayvanlarda yavru eş,
aile arkadaş, hatta hem cinslerinin dışındakilerle dostluk
kurma ilgilerinin, bazen tamamen sevgi görünümü olan çeşitlemelerini
gözlemlemek olasıdır(131).
Beşeri
düzeye gelince, oldukça geniş bir “idrakle duyulan
sevgi” nin yüksek ve zengin tezahürleri ortaya çıkar.
Beşeri düzeyde bir duygu olarak bilinen sevginin, beden denilen beşeri
organizmada oluşum mekanizması,
ruhsal kökenli erdemlerin ve ihtiyaçların da oluşumunu
kapsar. Bu bilginin ışığı altında, beşeri bedende bulunan
tüm duyguların( sevgi de dâhil) oluşumlarını ve bedenle
olan ilişkilerini açıklamak olasıdır. Beşeri düzeyde
bireyler, ne olduğunu bilmeden, sürekli olarak sevginin saf ve
faziletli titreşimlerini tüm yaşamları boyunca sanki sayıklar
dururlar(309). İşte onlar özlemini
duydukları ve yaşamları boyu peşinden koştukları, buna karşın
bir türlü yakalayamadıkları, hatta ne olduğunu bile
bilmedikleri bu mutluluğu, yani “sevginin
saf ve yüksek titreşimlerini” Sevgi Planı olan Yarı
Süptil Âlem de deneyimleyeceklerdir. Konunun bu yanını ileri
ki paragraflarımızda ele alacağız. Sevginin Yarı Süptil Âlem’den
önceki; yani, sevginin beşeri düzeydeki “idrakli
sevgi” aşamasını ve türlerini irdelemeyi sürdürüyoruz.
Yukarıda
sözünü ettiğimiz ruhsal kökenli beşeri erdemler aslında
varlıktaki “kudretler”in
bir kısmının; dünya ortamının ve beşeri bedenin olanak ve
koşullarına göre bedende tezahürüdür. Elbette, konumuz
olan sevgi de bunlardan biridir. Dünyada çeşitli görünümlerdeki
beşeri sevgi Yarı Süptil Âlemde ki(Sevgi Planında ki)
sevginin gerçek cephesinin tezahürüdür. Başka türlü
ifadeyle, varlıkta bulunan bazı “kudretler” in, beşeri beyin olanakları dâhilinde tezahür
etmiş değerlerinden biri de sevgidir. Sevgi gibi; vicdan,
idrak ve bilgi gibi değerler de varlıktaki “kudretler”
in beşeri bedende(yüksek idrak düzeyinde) tezahür etmiş şeklidir.
Bunu daha önce de belirtmiştik. Bir bakıma, varlığın bu
“kudretler”
i, söz konusu beşeri değerlerinin ideleri olmaktadır. Dolayısıyla,
konumuz olan beşeri sevgi de Sevgi Planı’ndaki(Yarı Süptil
Âlemde ki) vazifeye yönelik sevginin beşeri bedendeki izdüşümü
oluyor. Tüm beşeri erdemler ve sevgi; sadece dünyada geçerli
ve yüzeysel zaman idrakiyle algılanabilen dünya şekilleri/
halleri/ görünüşleridir(136).
Yüzeysel zaman idrakine bağlı beşeri sevgi ile küresel
zamanda ki sevginin varlıktaki karşılığı olan titreşimlerin(“kudretler”
in) kapsamını sezmek, yüzeysel ve küresel zamanlarla ilgili
bilgileri çok iyi anlamakla olasıdır. Sevginin saf ve yüksek
tezahürlerini yazımızın akışı içerisinde ayrıntılı
olarak ele alacağız. Sevginin, beşeri/yüzeysel zaman düzeyindeki
durumunu irdelemeyi sürdürüyoruz.
Yüzeysel/beşeri
zaman idraki karşısındaki sevginin ilkel durumuyla, sonsuz yüzeyleri
içeren beşer üstü âlemde ki sevginin sınırsız kapsamı(yani,
öz bilgiler içinde parlayan görkemli durumu) hakkında daha
geniş bir sezgi karşılaştırması yapmak ancak yüzeysel ve
küresel zaman kavramıyla ilgileri çok iyi anlamakla olasıdır(1).
Sevginin Varlığa ait olan idraki zaman(Küresel zaman) karşısındaki
durumuna ve anlamına, yüzeysel zaman idraki ile düşünen
varlık asla nüfuz edemez.
Öz
bilgilerini zenginleştiren etkenlerden biri olan sevgi, kudret
ve karakterine göre(digerkâmca/elci bir şekilde kullanışına
göre) vicdanın daima üst unsurlarıyla(olumlu zıddıyla)
sempatize olmaya eğilimli bulunduğundan, onun denge hattının
sürekli olarak yükselmesine neden olur. Yeter ki bu, sevgi
titreşimlerine çeşitli nedenlerle(ve özellikle de bazı
zorunlu sınav, gerekli gözlem gereksinmelerinden dolayı) daha
basit ve kaba maddesel bileşimlerin (beyinlerin) kaba yayını(bencil,
gurur, kin, kabadayılık, para ve şöhret hırsları vb.) karışmış
olmasın(133).
Bu
anlamda ki ”kaba yayın ”, sevgi için “zehirleyici
” etkiye sahiptir. Bu olasılık yarı idrakli beşeri yaşamda
her zaman söz konusudur. Sevgiye bu “zehrin
” sürekli karışması durumunda, bu kaba tesirler/yayın
sevgi üzerinde giderek etkisini artıracak ve sevginin üst değerlerini
yavaş yavaş silmeye ve onu yozlaştırmaya başlar. Bu olumsuz
gidiş vicdan mekanizmasını da olumsuz yönde etkileyeceğinden,
bir takım ıstıraplı deneyim ve eprövler kaçınılmaz olur.
Bu durumdaki bireyin, ıstıraplı değilse bile sıkıntılı
eprövlerle karşılaşması kendi hayrınadır ve vicdan
mekanizmasının denge hattını yükseltmesi için fırsattır.
Bu fırsat bireye, onun kendi varlığı(ve gerekirse,
kendisiyle ilgilenen vazifeli yardımcı varlıklar) tarafından
tanınır ve bu şekilde beşeri varlık, vicdanın olumsuz zıttına
değer yüklemesi tehlikesinden kurtarılmaya çalışılır.
Bu, Kur’an’ca ifadesiyle “İlâhi
bir rahmet”tir.
Bu
yardım, yine Kur’an’ca ifadesiyle bireyi “doğru
yol ”a yönlendirme(ya da “doğru
yol ” da tutma) operasyonudur.
Beşeri varlık gerek kendi sakınma titizliği ile gerekse
Yukarı’nın bu anlamda ki yardımıyla, “sevginin vazifeye yönelik çeşitleri ”(varyeteleri) ile
vicdanın olumlu zıttın da sürekli kılarsa, “sevginin
saf ve faziletli titreşimleri ” ile vicdanın(vazife
sezgisine yönelik)üst unsurları birbirine uyumlu duruma
gelir. Bu durumun sürekliliği halinde birey de “çıkarsız hizmet duygusu
” gelişir. Bu makbul durumun sürdürülebilirliği hâlinde
vicdanın nefsâniyetle ilgili unsurları bencillik ve çıkarcılıktan
sıyrılıp, elcilik yollarında yürümeye başlar. Bu durumda
vicdan mekanizmasının denge düzeyleri artık, elçiliğin(digerkâmlığın)
yüksek ve idrakli alanlarında korunmuş demektir. Bu gelişim
düzeyindeki birey başkalarının yükselmesi için her türlü
fedakârlığa katlanmayı kendisine bir borç ve vazife bilir.
O zaman, bu kimsede ki sevgi, bir “vazife
sevgisi ” niteliği kazanmaya başlar ki, bu da artık
onun Vazife Planı’nın eşiğine gelmiş olduğunun işaretidir(135).
Sevginin Vazife Planı’na yönelik kısmını, yani; beşer üstü
Sevgi Planı aşamasını yazımızın akışı içinde daha
ileriki paragraflara bırakarak, sevginin beşeri düzeydeki,
Vazife Planı’na hazırlayıcı işlerini ve ilgili konuları
görmeyi sürdürüyoruz.
Beşeriyetin
gelişim kademelerinde, dünyada olabileceği en yüksek formunu
bulan sevgi, bedenin çok ince bir kısım madde bileşimlerinin
yaymakta oldukları “yüksek
” ve süptil titreşimlerin enerjilerin tezahüründen
ibarettir. Gerek kendi görgü ve deneyimlerimiz, gerekse
vazifeli yardımcı varlıkların katkılarıyla beynin(şuur
merkezinin) belirli kısımlarında öyle “yüksek ” ve süptil
madde bileşimleri ve sistemleri oluşur ki, bu süptil bileşimlerin
yaymakta oldukları titreşimler/enerjiler bu bireyin çevresinde
çok kuvvetli ve çekici bir manyetik alan oluşturur. (Gurdjıeff/Ouspensky
öğretisinde “merkez olmak ” kavramını
çağrıştırıyor…) Söz konusu titreşimler/enerjiler bildiğimiz
mıknatısıyen dalgalarından(onlarla karşılaştırılamayacak)
çok yüksek içeriktedir. İşte bu manyetik alan kendisiyle
sempatize olabilecek başka titreşimleri üzerine çeker; bunla
da kalmaz, o(başka) titreşimlerin bağlı bulundukları
manyetik alanlar tarafından da çekilir. Bu durum, bedenlerin
birbirini sevmelerinin ve birbiri tarafından sevilmelerinin açıklamasıdır(132).
Yukarıda
belirtilen şekilde oluşan ince/süptil madde bileşimleri varlıklarını
korudukça, çevreye yaydıkları titreşimler de sürüp gider.
Söz konusu maddesel bileşimlerin yapıları değişince, (bu
değişim şekil ve derecesine göre) titreşimlerin içeriği
ve şiddeti de değişir. Bu maddesel bileşimler, herhangi bir
nedenle dağlınca, titreşimler de ortadan kalkar ve sevgi
tezahürü de biter. Tüm bu işlerin Yukarı’dan(icaplara göre)
gelen tesirlerle olduğunu ve sürdüğünü biliyoruz(Asli İlkeler’in
İcapları…)
Bunun
tersi durumda ise, başka bir kimsenin bedeni de aynı şekilde
fakat başka düzenlemeler içinde gene bir takım ince/süptil
madde bileşimleri kurar. Bunlar, kaba fizikoşimik başka madde
bileşimlerine göre hayli ince/süptil olmalarına karşın, önceki
sevgi bileşimlerine oranla kabadır. İşte bunların yaydığı
titreşimler de antipati ve nefret titreşimleridir. Bunlarda çevrelerinden,
nefret/antipati titreşimleri aldıkları gibi, kendileri de
onlara aynı titreşimleri gönderir.
Böylece
birincilerin bedenlerinden sempatik yayın çıkarken, ikinci tür
bedenlerden sürekli olarak antipatik dalgalar çevreye yayılır.
İncelikleri ve kudretleri daha üstün olan sempatik yayın,
antipatik yayını yapan madde bileşimlerine çevrilirse,
onlardan çok kuvvetli olan bu titreşimler o bileşimleri silip
süpürebilirler. Bundan dolayı sevenler ve sevilebilenler, düşman
olan bu kin besleyenlerden çok daha kudretli ve etkili durumdadırlar(132+133).
Toplumsal
yaşamda bireyin bu durumları ve etkileşimi çevresinde sevgi
olumlu ya da olumsuz amaçlarla kullanılışına göre vicdan
mekanizmasında sonsuz olay değişimlerine neden olur. Sevgi
ile vicdan mekanizmasının bu etkileşimi öz bilgi birikimine
zemin hazırlayan önemli gelişim fırsatıdır. Bu gelişim fırsatı
ancak enkarnasyon ile yakalanabileceğinden, varlık için
enkarne olmak bir zorunluluktur. Varlığın, öz bilgi dağarcığının
doldurulmasının ve bağlı olduğu ruha hizmet etmesinin yolu
da budur(133).
Konumuz
olan sevgi, öz bilgi birikimini zenginleştiren etkenlerden
biri ve aynı zamanda varlığın “kudret”lerinden birinin
beşeri bedendeki izdüşümüdür. Sevgi ve öteki beşeri değerlerin(erdemlerin)
besledikleri ve gelişimlerine aracı oldukları varlıktaki bu
“kudretler
” ise; varlığın tabi olduğu küresel zamanın sınırsız
diyebileceğimiz idrak olanaklarıyla değerlenen gerçek değerlerdir(“kudretler ”dir) ki,
bunlar ruhun evrendeki tekâmül ölçüsünü gösterir. Küresel/idraki
zaman ile değerlenen bu ince bileşimler dünyanın yüzeysel
zaman idrakiyle tanımlanamazlar. Şimdi konumuz olan sevginin
de, yukarıdan beri anlatmaya çalıştığımız durumları dünyayla
ilgili değerlerini ifade eder(136).
Sevgi,
olumlu amaçlara yönelik bir araç ve fırsat olarak kullanılırsa,
onun saf ve yüksek tezahürleri ortaya çıkmakta gecikmez.
Çünkü sevgiyi bencil çıkarlar yönünde değil de; olumlu yönde
kullanırsa, vicdan mekanizmasının olumlu zıddına(vazife
sezgisi tarafına) değerler yükler. Bu da, vazife öz bilgi
birikimini zenginleştiren olumlu bir uygulamadır. Birey böyle
bir uygulamayla bir kişinin sevgisinden hareketle( yani, o
kimseye duyduğu sevgiyi bir araç ve fırsat olarak kullanarak)
sevgisinin kapsamını genişletir ve herkesi sevmeye, herkes
tarafından sevilmeye başlar.(Bu durumun örneği için bkz.
Sayfa 130, üstten 8. satır ve devamı).
Bu
şekilde, sevgiyle ilgili eprövlerin ve sınanmaların gelişim
yönünde değerlendirilmesi bireye(yukarıda belirttiğimiz
gibi) öz bilgi birikimini artırması yanı sıra, yüksek bir
vicdan dengesi düzeyinde aktif ve vazife bilgisine hazırlanmış
bir varlık olma olanağı sunar(130).
Sevgi
denince, onun dar anlamı üzerinde durmamak gerekir. Dar anlamlı
sevgi, onun geniş kavramının, gelişim mekanizmasında almış
olduğu büyük rolünün sadece küçük bir kısmıdır.
Sevginin sonsuz yönleri ve şekilleri vardır. Sevginin, vicdan
mekanizması ve gelişim karşısındaki rolleri açıklanırken,
onun bu geniş anlamı üzerinde ayrıntılı olarak durmuştur.(Bu
konuda bkz. “Vicdan Mekanizması” başlıklı derlememiz)
Sevginin bu geniş anlamı, yani sevginin “saf
ve yüksek tezahürleri ” söz konusu olduğunda; ferâgat,
fedakârlık, elcilik, yardım ve şefkat gibi, vicdanın üst
unsurlarına katkı sağlayıcı ve gelişimi hızlandırıcı görünümleri
vardır. Sevgi, bu “saf ve yüksek tezahürleri
” ile tekâmül hazırlığının güçlü bir elemanı olan
vicdanın(98) vazifeye yönelik
üst unsurlarını destekler ve gelişimde hızlı ve idrakli yürüyüşü
sağlar. Sevginin bencilliğe ve çıkarcılığa dayalı
alt/olumsuz değerleri ise, vicdan birim dualitesinin olumsuz zıddını(nefsâniyeti)
tahrik ederek gelişim temposunu ağırlaştırır ve bireyi
zahmetli/ıstıraplı koşullar içine sokar.
Bununla
birlikte, birbirine zıt gibi görünen her iki durum da öz
bilgi birikiminin kaynaklarındandır. (her iki duruma da örnek
için bkz. Sayfa 134, alttan 10. Satır) Bu durumların her
ikisine de; değişik gelişim kademelerinde bulunan tüm
bireylerde rastlanabilir ve bu durumla bireylerin değişik/farklı
kabalık düzeylerindeki uygulamaları girip çıkmalarında
etkili olur. Bireyler arası gelişim kademeleri ne kadar düşük
ise, o kademelerde ki sevgiye karışmış bencillik ve çıkarcılık
ile haklara saygısızlık ve zulüm o kadar fazla olur. Bunun
tersine, bireyin gelişim düzeyi ne kadar vicdanın üst
realitesinde bulunursa, sevgi de o oranda saf ve faziletli titreşimleriyle
zenginleşmiş durumdadır(135).
İşte
vicdan mekanizmasının bu alanlara kadar ulaşmış yüksek
denge düzeyi, dünya okulunun beşere kazandırmış olduğu en
yüksek gelişim düzeyidir. Bu düzeye gelmiş olan kimse, dünya
okulundan tam derece ile diplomasını alacak ve dünyada kazandığı
en yüksek öz bilgi kudretiyle vazifeler kabul ederek ve aynı
zamanda da daha kudretli bir varlık olarak yüksek planlara geçmeye
liyakat kazanmış olacaktır. Enkarne varlık bu duruma
geldikten sonra, vicdan dualitesi ortadan kalkacak, onun yerine;
daha yüksek tertipte bir “vazife
dualitesi” almış olacaktır. Varlığın “vazife dualitesi ” ne geçmesiyle birlikte, “sübjektif
gelişim
” in yerine “objektif gelişim mekanizması ” alacaktır. Vazife aşamasından
önceki gelişim seyri, sübjektif koşullar(yüzeysel zaman
idraki) içinde sürer. Konunun akışının bu aşamasında “zaman
ve sübjektif gelişim bağlantısı ” üzerinde biraz
durmakta yarar olabilir:
Varlığın beşer hâlindeki gelişimi Aslî
Zaman’da geçmez. Varlık beşeri gelişim sürecinde Aslî
Zaman’ ın bir tek noktasında onunla temas durumundadır(222).
Beşeri varlığın gelişimi bu noktada başlar, yine bu
noktada biter. Sayısız enkarnasyonlar içinde geçen tüm beşeri
yaşam, Aslî Zaman akışının bir ânı olan “ e
“ noktasında geçer (bkz. kaynak eser sayfa 222’teki şema).
Başka türlü ifadesiyle, beşeri aşama tamamlanıncaya kadar,
varlık Aslî Zaman üzerinde yürümüş olmaz. Bu nedenle, beşeri
gelişim aşamasına “sübjektif
gelişim devresi” deniyor. Bu devre Vazife Planı’
na hazırlık aşamasıdır. Vazife Planı’nda geçerli zaman
“idrâkî zaman” dır ve buradaki gelişim “objektif gelişim” dir. Beşeri varlığın gelişim düzeyi
bu noktaya gelince, yüzeysel zaman idraki realiteleri sona
erer, idrâkî mekân olan Vazife Planı’nda gelişime başlar
ve beşeri varlık da sübjektif gelişim vetiresinden kurtulup,
Aslî Zaman‘da yürüyen objektif gelişim akışına girer(225). Vazife Planı’na geçişiyle birlikte artık beşer,
“insan”
olmuştur. Beşeri gelişim, Vazife Planı’nda son bulur.
Görülüyor
ki, biz beşeri varlıkların dünya okulundan sonra gidecekleri
“Yarı
Süptil Âlem” in, yani “Arasat
Plan ” ın hazırlayıcı
aracı sevgidir. Buradaki sevgi hiçbir zaman, dünyada anlaşılan
ve duyulan sevginin kendisi olmamakla beraber, bunun gene de dünyadakine
yakın yanı vardır. Her ne kadar dünyadaki sevgi, Sevgi Planı’da
ki gerçek sevgi kavramından başka ise de gene o sevgiye
insanları hazırlayıcı bir basamak olabilecek değere ve içeriğe
sahiptir. O halde sevgi âlemine, yani yarı süptile girmek
liyakatini kazanmış olan bir insan varlığı; dünyada geçirmiş
olduğu bu hazırlığı sayesinde, dünyadakinden bambaşka ve
onunla karşılaştırılamayacak bir kapsam içindeki bu büyük
sevgi mekanizmasına katılmış bulunacaktır(308).
O varlığın bu planda yapacağı şey, bu çok kapsamlı ve
geniş sevginin çeşitli varyetelerini kullanarak, onları daha
üst Vazife Planı’na hazırlayıcı olanaklardan yararlanmak
olacaktır. Demek ki burada ki sevginin, dünya beşeriyetince
anlaşılamamış olan içeriği, Arasat Planı’nda ki varlıkları
Vazife Planı’nın yüksek realitelerine uyumlandırıcı çok
kudretli durumlar arz eder. Çünkü Vazife Planı’nı tam
anlamıyla kabullenmek ve ona uyum sağlayabilmek pek kolay bir
iş değildir. Buradaki başarının da bir hayli cehit
sergilenmesi gerektiren teknik yanları vardır(309).
Sevgi
Planı’nda sergilenen cehit, dünyadaki işler için sarf
edilen cehit ve gayretten bambaşkadır. Dünyada sergilenen
cehit ve gayretler sırasında, bireylerin karşılarına sürekli
olarak dikilmekte olan; zahmetlerin, sıkıntıların, ıstırapların,
azapların, işkencelerin ve hastalıkların, hatta ölümlerin
hiçbirisi burada yoktur. Burada ki cehit, varlıkların
idraklerinin artışı oranında ki bu da Sevgi Planı’nda hızlı
olur), daha çok sevkli ve huzur verici olur. Varlıkların bu
yoldaki etkinlikleri, büyük bir itilimle özlerler ve ondan
sonsuz mutluluk duyarlar. Nasıl ki daha dünyada iken
bireylerin varlıklarında beliren büyük mutluluğun sezgi pırıltıları
onları kendisine çeker.
Yarı
süptil Arasat Planı’na(yani Sevgi Planı’na) geçen varlıkların
ellerine geçen yarı süptil madde, Vazife Planı’na geçme
hazırlıklarının tamamlanması sırasında, bu varlıklar için
yenilmesi ve terk edilmesi gereken bir tür nefsaniyetleri
olmaktadır. Bu nefsaniyet bir tür “yarı süptil madde
bağımlılığı”dır: Dünya okulunu başarıyla
bitiren beşeri varlıklar Yarı Süptil Arasat Planı’na geçer
geçmez, yakaladıkları ve bir türlü bırakamadıkları yarı
süptil maddelerini burada bırakabilmelerine yardım edecek en
güçlü araçları yine sevgi olacaktır. Bu varlıklar(insan
adayları olarak) bir tek yarı süptil maddeye bağlanma alışkanlığından
kurtulacaklar; o maddeyi istedikleri zaman terk edebilme ve onun
yerine değişik süptilitedeki maddeleri kullanabilme
becerisini kazanacaklardır(312).
Yarı
süptil Sevgi Planı’nda ki insan adayları, yarı süptil
maddeye karşı bu bağımlılıklarından da kurtulduktan sonra
nefsaniyeti tamamen yenmiş ve Vazife Planı’nın ilk
basamaklarına erişmiş olurlar. Onlar bu başarılarını,
oradaki sevginin farklı türlerini deneyimlerine borçludurlar.
Bu başarılarında da, varlıklar arası performans farklılıkları
elbette olacaktır. Yani, varlıkların bazıları Yarı Süptül
Arasat Planı’nda ki, Vazife Planı’na uyumlanma
deneyimlerini kısa sürede tamamlarken, bazıları da oldukça
uzun sürelerde tamamlarlar. Söz konusu sürelerin dünya zamanıyla
ifade edilmesi güçtür(313).
Çünkü bu süre için ölçü olarak kullanılan zaman, dünya
idrakinin üzerinde ve dünya zamanından çok daha kapsamlıdır.
Örneğin,
orada geçirilecek süreyi, dünya zamanıyla 300 yıl farz
edersek, bu süre; oranın idraki zamanıyla 3000 yıl, hatta
daha fazla olabilir. Oranın zamanı, dünya zamanı ile karşılaştırma
kabul etmez. Çünkü bu değerler idraklere göre her zaman değişir.
Sevgi Planı olan Yarı Süptil Arasat Âlemi’nde idraki zaman
egemendir. Bu planın varlıkları ilk zamanlarında(ki bu ilk
zamanlarda yarı süptil maddeye çok sıkı bağlı
durumdalar); yarı süptil maddelerin dünyaya yakın tarafını
daha çok kullanacaklarından, dünyaya yakın realitelerde yaşayabilirler.
Bunun için, “idrak
mekanı ”nda bulunan varlıklar, orada dünya mekânına
benzer mekânlar da kurma şansına sahiptirler(314).
Varlıklar
burada sevgi uygulamalarını yapa yapa idraklerini gerektiği
kadar artırıp, yarı süptil maddeye olan bağımlılıklarını
giderek gevşettikçe, zaman ve mekânları da giderek o oranda
“idraki zaman ve mekan”
ın kapsamlı karakterini kazanmaya başlar. Bu şekilde yarı süptil
bileşimden tamamen kurtuldukları anda, artık bu varlıklarda
dünyasal realitelerle ilgili etkinlikler ve bunların izleri
bile kalmaz. Bundan sonra, varlıklar alçakları vazifeye göre,
gereken yerde istedikleri maddeleri kullanarak; o maddelerin
tabi oldukları her türlü zaman ve mekân relitelerinden
yararlanabilirler. Şu halde, Sevgi Planı’nda ki bir varlığın,
yarı süptil maddesini terk edebilmesi ve Vazife Planı’na geçebilmesi
demek; onun hiçbir maddeye bağlı olarak kalmaması, varlık
ahalinde; yani “gelişmiş enerjiler ” karmaşığı halinde kalması ve
istediği zaman istediği maddeyi kullanabilmesi, kullanabildiği
maddelerle de o maddelerin mensubu olduğu âlemlere tesir ve müdâhelelerde
bulunabilmesi demektir(314). Yarı
Süptil Arasat Alemi olan Sevgi Planı’nda ki insan adayı bir
varlık bu olanaklara ve güce ancak; tatlı / mutlu zevklerle
dolu sevginin çeşitli uygulamalarını yaparak ulaşacaktır.
CENNET SEMBOLİZMİ
Din
kitaplarında gördüğümüz cennet simgesi, burada sözünü
ettiğimiz ve dünya okulunu8hidrojen âlemini) bitiren varlıkların
Yarı Süptil Arasat Alemi’nde deneyimledikleri sevgi
realitesinin karşılığı olmaktadır. Dinsel öğretilerde ki
cennet sembolizminde “İlâhi
sezgilere kavuşulması ”ndan söz edilir ki, bu
ifadeler Yarı Süptil Âlem’in varlıklarının, en yüksek
sevgi karmaşığından geçtikten sonra, ileri aşamalarda
varacakları “Vazife
Planı ” dediğimiz yüksek uyuma kavuşmanın anlamını
taşır(317). Vazife Planı’nda
ilahi hakikatlerle(Ünite”nin unsurlarıyla) vahdetler ve
bunlara uyumlar, cennet sembolizminde “ilâhi
nurlara kavuşmak ” şeklinde ifade bulmuştur.
Sevgi
planındaki hayat; varlıkların, varlıkların yüksek süptil
vazife planlarına ulaşabilmelerine engel olan, bağlı
oldukları yarı süptil maddelerden onları yavaş yavaş
kurtulmalarını sağlar. Bu hedefe ulaşmak için sevgi, varlıkları
gruplar halinde birleştirir. Gruplar arasında yavaş yavaş
tam bir uyum ve beraberlik kurulur. Böylece varlıklar, vazife
planının tam uzlaşma ve uyum icaplarına çabuk hazırlanırlar.
Artık böyle, varlıkları grup grup bir araya toplayan, o
gruplar arasında tam bir uyum ve uzlaşma sağlayan sevginin,
dünyadaki anlamından elbette çok daha derin kapsamı
olacaktır.
Sevgi
planı, sevginin insanlarca bilinmeyen geniş kapsamı içinde,
mutluluk dolu çaba ve fâliyetleri gerektiren ve daha yüksek
planlara varlıkları hazırlayan esiri bir âlemdir. En hayâli
peri masallarında anlatılan madde inceliği bu âlemin yanında
pek kaba kalır. Kaldı ki her gerektiğinde onlara verdiği büyük
haz ve zevklerden başka, insanlarca bilinmeyen bir sevgi kapsamının
varlıklara bağışladığı mutluluk, dünyada hiçbir şeyle
kıyaslanamayacak kadar yüksek ve derindir. Çünkü dünyada
daima olduğu gibi, mutluluk sayılan her zevkin sonunda gelmesi
düşünülebilen endişelerin, orada varlıların karşısına
çıkması söz konusu değildir. Tam tersine, burada hakiki bir
mutluluğu daha büyük bir mutluluğu, varılmış bir huzuru
daha anlamlı ve kapsamlı bir huzur takip eder.
Sevgi
Planı’nın ilk kademelerinde başlayan ve az çok dünya
zamanına ve mekânına yakın tarafları bulunan haller, varlıkların
hazırlıkları ilerledikçe daha süptilleşir ve dünyadaki
durumlara yakınlıktan ayrılmaya başlar. Bu durum varlıkların
bağlı oldukları yarı süptil maddelerden gittikçe
kurtulmalarının bir ifadesidir. Yarı süptil madde ile olan
bağlantılar gevşedikçe, idraki zaman ve mekân durumlarına
girilir ve yarı süptil âlemin dünyaya benzer tarafları
ortadan kalkar. Grupların vazife planına yaklaşmaları artar
ve Vazife Planı icaplarının zorunlulukları daha çok
belirir. Sevgi ile birbirine bağlanan gruplarda sevginin oraya
özgü türlü durumları bu durumu destekler. Yarı süptil
madde bileşimlerinden tamamıyla kurtulan varlıklar büsbütün
serbestleşir ve çeşitli maddeleri kullanmak üzere
istedikleri gibi maddeleri değiştirme olanakları kazanırlar.
Çünkü o zaman, bu işe engel olan yarı süptil bir madde
bileşimine bağlı kalma durumu ortadan kalkmış olur. Böylece
vazife planına gruplar halinde hazırlanarak yürüyen varlıklar
beşer, altışar bireylik gruplarla birlikte, tam bir vazife
anlayışı içinde ve idraki zaman ve mekân olanakları dâhilinde
ilk vazifelerini alırlar. Bu, onların vazife planına girmiş
olmaları demektir.
Öyleyse,
Vazife Planı’na geçiş dünyadaki yarı süptile geçiş
gibi büyük gürültülerle, şiddetli sarsıntılarla, ölümlerle
bir arada olmayıp gayet tatlı bir hazırlanışla, belirsizce
ve derece derece bir akış içinde meydana gelmektedir. Ondan
sonra bu varlıklar, gittikçe genişleyecek olan grupları ve
bu grupların genişlemesiyle benzer olan idraklerin artması
sayesinde, vazife planının ilk kademelerinden itibaren İlâhi
Gereği taşıyan ışık konisinin zirvesine doğru gittikçe büyük
bir olgunlaşma hızı ile tırmanarak yükselmeye başlar.
Sevgi
planına geçecek olan insanları bekleyen yüksek son budur.
Bundan dolayı, dünyada yarı süptil âleme bu geçiş yüzyıllar
boyunca öz varlıklarında yaşattıkları ve insan haliyle bir
türlü idrâkine varamadan belirsiz sezgisi peşinde koşup
didindikleri ve asla tatmin olunamadıkları mutluluğun tatmin
kârlığına varlıkları kavuşacaktır. İnsan varlığının
değeri ve gücü de bu geçişte varoluşunu ve gücünü
bilmesidir.
|