İçinde
bulunduğumuz evren, âlemlerden oluşmuş maddesel bir yapıdır.
Üzerinde bulunduğumuz dünya, bu âlemlerden biri olan
hidrojen âleminde yer almış bir uzaysal objedir. Dünya gibi
gezegenler, güneş (yıldız) sistemleri galaksiler, nebülözler
ve kara delikler gibi uzaysal objelerden oluşan hidrojen âleminin
yapı taşı hidrojen atomudur. Günümüzde astronominin elinde
bulunan araç-gereçlerle âlemin neresine bakılırsa bakılsın
hidrojen atomu “H”
saptanmıştır. Bilinen uzaysal objeler de, bilinen “H” atomunun bileşenlerinden oluşmuş yapılardır. Bu
bileşimlerin (elementler tablosu) bilinenlerin yanı sıra daha
pek çok bilinecek (keşfedilecek) olanı vardır (I).
Ancak,
âlemimizin sonsuz geçmişindeki asıl yapı taşı, bugün
bilinen “H”
den çok farklı bir yapıdır ve bugün kimyanın bildiği “H”
onun oldukça gelişmiş, bilinen fizik âlemi oluşturacak şekle
gelmiş görünümüdür. Başka bir söylemle, âlemimizin asıl
yapı taşı bugün bilinen “H”den
çok farklıdır. İLÂHÎ
NİZAM ve KÂİNAT adlı eserin içerdiği bilgileri esas alarak
yaptığımız bu derlemenin konusunu da, bilinen “H”
in de alt yapısını (kökenini) oluşturan, âlemimizin sonsuz
geçmişindeki bu ilk atom oluşturmaktadır. Madde cevheri olan
hidrojen atomunun kimya bilimince henüz tanınmayan öyle bir
yanı vardır ki, bu; insanların atomdan yayılan tüm enerji
tezâhürleriyle ilgili bilgilerin üstünde ve bambaşka
kudretlerde cevher durumlarını arz eder. Beşerî bilim tarafından
henüz bilinmeyen bu hidrojen atomu kademelerinden yayılan ve
beşeri idraki zorlayacak kadar seyyal ve kudretli olan maddesel
olanaklar insanların şimdiye dek asla kavrayamadıkları birçok
hadisenin oluşumuna olanak hazırlamakta ve neden olmaktadır
(35).
Şekil-1
Âlemimizin
ilk maddesinin ilk atomu, bugün temel element olarak bilinen “H” atomunun çok
ilkel / kaba şeklidir. Bu ilk atom bugünkü dünya biliminin
tanıyamayacağı / bilemediği kadar basit bir madde formudur.
Bu durumda o “hareketsiz” ve
“karanlık”
amorfa (II)
en yakın bir madde hâlidir / formudur. “Mekanik gelişim ilkesi” nin egemen olduğu sonsuz geçmişteki
bu aşama , “H” atomunun alt aşaması olan; sonsuz , “karanlık”, “hareketsiz”,
“dağınık” ve amorf bir vasattır (41). Evrenin
(ve dolayısıyla âlemin) ilk ve en kaba aşaması, bilinen “H”
atomunun ortaya çıkışından önceki aşamadır. Bu, bize göre
en kadîm aşamadaki tüm olup bitenler Asli İlke’nin (III)
gereklerine göre ama Ünite’nin (IV)
kurduğu “evren
kapsamlı yönetim mekanizması” içinde
ve bilmediğimiz yollarla yürütülür.
Şekil-2
Görülüyor
ki, evrenin ilk madde durumundan astronomik âlemimize doğru yürüyen
madde gelişimi yolunda, dünya insanı (beşer) için anlaşılması
olanaklı olmayan “karanlık” bir alan
vardır. Bu alan “kaba”, “dağınık”, “hareketsiz” ve amorf bir
madde bütününden ibarettir. Bu kaba vasatta oluşmuş bir
madde formasyonları yoktur. İşte bu vasattan / alandan sonra
bir menzil gelir ki; bu menzil, hidrojen âleminin başlangıcını
oluşturan ilk atom olmuştur. Bu atom beşeri bilim tarafından,
temel element olarak bilinen “H” atomu değildir. Beşeriyet tarafından bilinen temel
element “H”
söz konusu bu ilk atomun çok gelişmiş ve karmaşık
bir şeklidir. Dünya bilimi bu ilk atomu henüz tanımamaktadır.
Dünyamız da dâhil, tüm uzaysal objeleri (güneş sistemleri,
galaksileri, nebülözleri vb.) ile tüm astronomik alemin
maddesi (spatyomlarıyla birlikte) bu ilk atomun gelişmiş
durumlarının çeşitli bileşimlerinden oluşmuştur (10).
Hidrojen
âleminde “karanlık ve dağınık” (41)
olan ilk aşamasında ortaya çıkan ilk hareketlenme, tekâmüllerinden
(bu dağınık maddeyi toplayabilecek kadar) ilerlemiş olan “acemi” / “talebe” (38,
39, 40, 50) ruhları etkilemesiyle olur. “Karanlık
ve dağınık” olan amorf maddeyi etkileyebilecek
duruma gelmiş olan ruhun tekâmülüne katkı sağlayıcı
tesir Ünite’den gelen bu tesir; birisi, o maddeyi “yakalayabilecek”
duruma gelmiş olan ruhla ilgili, diğeri ise oluşum aşamasında
bulunan maddenin bünyesiyle ilgili olmak üzere birbirini
destekleyen ve tamamlayan iki tesirden oluşur. Elbette bunların
(Şekil-3) ikisi de Asli Tesir’in evrende tezahür etmiş iki
cephesidir. Yani Asli Tesir’in evrendeki bu tezahürü / görünümü,
birbirine zıt karakterde birleşmiş unsurlardan oluşmuş “ikili madde vahdeti”
dir (41). Bu unsurlar amorf maddenin bir kısmının, gelen
tesirler altında hareketlendirilerek bir araya toplanmış şekilleridir(42).
Şekil
-3
Amorf maddenin o noktasındaki hareketlenmeyle oluşan manyetik
alan, dağınık amorfun o noktasını bir araya toplar. Bunlar
amorftaki ilk hareketlenmedir. Bu hareketler bir ruhun, bildiğimiz
“H” öncesi ilk atoma bağlanması kapsamında Asli Tesirler
tarafından ayarlanmıştır. Ruhun tekâmül ihtiyaçlarıyla
ilgili gereklilikleri taşıyarak amorf vasata inen Asli Tesir,
onun bir atomla bağlantısını sağlamıştır (42).
Görülüyor ki, ilk hidrojen atomları, böyle bir birine zıt
ama durumunda olan ikişer unsurdan oluşmuş alemimizin en
basit hallerdeki Asli Maddelerini oluşturmaktadır. Bu Aslî
Madde, âlemin (bildiğimiz “H” atomu öncesi) ilk maddesidir. Bu ilk / Aslî Madde de o
aleme özgü tüm durum ve şekillerin özü bulunur (13). Âlemin
ilk atomuna bağlanmış olan bir ruh, artık o atomun varlık aşamasına
kadar onu bırakmayacaktır. Bu aşama ruhun “mekanik
/ otomatik tekâmül” aşamasıdır.
Ruh bu aşamada da yukarıda belirttiğimiz şekilde yakaladığı
ilk atomun gelişim sürecine tabi olarak kendi mekanik /
otomatik tekâmülünü sürdürür. Bu aşamada henüz ruh,
atoma egemen değildir. Çünkü henüz ruhun; sezgi, idrak ve
seçme özgürlüğü yoktur. Bundan dolayı ruh henüz
kendisine bir tekâmül aracı (yani “varlık”) oluşturacak
durumda da değildir. Ruh darmadağınık amorf vasatın yapısı
içinde ilk oluşan atomlardan birinden ötekine ve tamamen
onlara bağımlı bir şekilde sıçrar durumdadır (42).
Tüm bu hareketlilik Aslî Tesirler’in gereklerine bağlı
olarak, maddeden maddeye atlayarak yapılan mekanik / otomatik
uygulamalardır (42+43). Amorf vasatta ilk atomun ortaya çıkışından,
ilk varlık oluşuncaya dek, atomun bünyesinde egemen olan
tesir esasi (yani Aslî İlke’den gelen) tesirdir. Bu esâsi
tesirin bir cephesi de, o atoma bağlanmış ruhla ilgilidir (şekil
3). Başka türlü bir söylemle, atoma inen Aslî Tesir’de;
bir atomun bünyesiyle ilgili maddesel cephe, bir de o atoma bağlı
ruhla ilgili olarak ruhsal bir cephe vardır. Bu atom, bugün
kimyanın bildiği ve günümüzde bilinen / bilinmeyen tüm
uzaysal objeleri içinde bulunduran maddesel âlemimizin yapı
taşı “H”
olmayıp, âlemimizin “anası”
olan bir madde bileşimidir (“Aslî
Madde”). Bugün kimyanın bildiği “H” bu Aslî Madde’nin (amorftan oluşan bir atomun) çok
ileri ve gelişmiş şeklidir (44).
Amorftan oluşan bu ilk atom (bilinen “H” atomuna dönüşünceye dek) var oluşunu ve gelişimini
dualite ilkesini ve değer farklanmasını mekanizma kapsamında
sürdürmüştür (V).
Elbette ki söz konusu ilke de Aslî Tesirler’in egemenliği
altındadır. “H”
atomunun var oluş sahnesine çıkıncaya kadar aradan geçen süreç,
sonsuz bir mekanik gelişim vasatında olmuştur. Bu vasat Asli
Madde olan amorfa yakın, dağınık bir yapı olan “karanlık”
bir alandır. Aslî Tesirler bir “karanlık”
ve dağınık yapıda olan bu alanda ilk çekirdeği (“ilk
atomu”) oluşturduktan sonra, onun çevresinde başka
cüzüleri de (parçacıkları da) toplayarak, giderek daha
karmaşık oluşumları meydana getirirler. Böylece ortaya çıkmış
yeni ve amorftan sonraki ilk oluşumun ortasındaki Aslî Tesir
bu yeni oluşumdan geçtikten (“kullanıldıktan”)
sonra içeriği / niteliği değişmiş ve dolayısıyla aslî
durumunu yitirmiş olarak bu yeni oluşumdan (madde) yeniden dışarı
doğru yayılmaya başlar. Bu yayılım (yansıma, ışıma,
emisyon) bu yeni oluşumun manyetik alanıdır. İşte içinde
bulunduğumuz hidrojen âleminin en küçüğünden (bilinen “H” çekirdeği) en büyüğüne
dek tüm parçacıkları (cüzüleri) bu şekilde ortaya çıkmıştır
(44).
Böylece Asli Tesir’in tesirliliği (ve dolayısıyla egemenliği)
altında kurulan bilinen “H”
öncesi ilk çekirdek (Asli Madde) en son gelişim aşamasına
dek (yani varlık hâline gelinceye dek) Aslî Tesir ile, o çekirdeğe
bağlı ruhun tesirliliği altındadır. Çekirdeğe (Aslî
Madde’ye) yönelik bu iki tür tesir, başka bir söylemle;
Aslî Tesirler’in ruhlarla ilgili “tekâmül
değerleri” ile, maddelerle ilgili esasi tesirlerdir.
Ruhun çekirdeğe bağımlı bu durumu, onun tekamülünün bir
tür “pasif adaptasyon(uyum) aşaması” dır. Bu aşamada çekirdeklere
yönelik yatay tesirler (yani evrenin başka varlıklarıyla
ilgili tesirler) gelmez (45). Bu tesirler altında atom, giderek
karmaşıklaşarak, bildiğimiz “H”
aşamasına doğru sürekli ilerler.
Bugün bildiğimiz “H”
atomu evrenin bir âleminde oluştuktan sonra bu durumla ilgili
vazifeli varlıklardan tesirler gelmeye başlar. Tüm bu olup
bitenler Ünite’nin yüksek kontrolü altındadır. Vazifeli
varlıklardan atoma yönelik bu tesirler tâli tesirlerdir
(yataydan). Yataydan, varlıklardan; düşeyden, Ünite’den
atoma gelen bu tesirler altında önce bildiğimiz “H”
ve daha sonra da daha karmaşık atomlar ve bunlardan da çeşitli
cisimler oluşur. Bu cisimler varlıkların gelişimi için çok
gereklidir. Cisim oluşumundan sonra, onların atomlarına artık
esasi tesirler inmez olur, onların yerine tali tesirler geçmiştir.
Artık cisimler tamamen varlıkların elindedir.
Görülüyor ki, amorftan oluşan, bildiğimiz “H” öncesi atomun, bildiğimiz “H” atomu haline
gelene kadar, asli tesirlerin tesirliliği altındadır. Bilinen
“H” atomu ortaya çıktıktan
sonra, Asli Tesirler’in yerini evren varlıklarından gelen tâli
tesirler alır ve çeşitli cisimler (elementler) bundan sonra
oluşur (45+46). Bu arada ruh, amorftan (esâsi maddeden) başlayarak
bağlanmış olduğu atomu etkisi altında tutmayı sürdürmektedir.
Ruhun bu etkisi atoma doğrudan değil, Asli Tesir’in ruhla
ilgili olan kısmından (tekâmül değerleri olarak) gelir. Kısacası,
artık bildiğimiz “H” atomu oluşmuştur ve bu atom iki tür tesir altındadır;
Aslî Tesirler’in bünyesinde (ruhtan gelme) tekâmül değerleri
(düşeyden) ve vazife varlıklardan gelen tâli (yataydan)
tesirler. Tâlî tesirler atomun bünyesine müdahale edecek
durumda değildir. Atomun bünyesi tâli tesirlerin tesirliliği
altındadır. “H”
atomunun her türlü bileşimleri (yani öteki elementlerin /
cisimlerin oluşumu) değişik gelişim düzeylerindeki varlıkların
tesirliliği (tâlî tesirler) altında ortaya çıkar.
Aslî Tesirler’in tesirliliği / egemenliği altında, atoma
biriken değerler (?); birbirileriyle birleşmeden, tam bir uyum
ve denge içinde kaynaşarak (?) hidrojen atomunun o andaki içeriğini
karakterize eden bünyesini oluştururlar (47). Hidrojen çekirdekleri
(?) bileşenlerinden oluşan “H”
atomunun bünyesinde birçok partikül (parçacık) olduğu ve
her partikülünde bir manyetik alanı bulunduğu için, bu yeni
ortaya çıkmış atomun manyetik alanı da onu oluşturan parçacıkların
manyetik alanlarının sentezidir. Atomların birbirleriyle ve
varlıklarla olan tüm ilişkisi ve etkileşimleri bu manyetik
alanlar aracılığıyla sağlanır. Bu alanlara gelen tali
tesirler; şiddetlerine, kudretlerine ve yönlerine göre, onların
tabi bulundukları maddelerin bünyelerinde (dualite ilkesi ve
değer farklanmasının kuralları altında); çeşitli değişimler,
dağılmalar ve toplanmalar yapabilirler (47). Benzer şekilde
varlıkların, maddelerden yararlanmaları, onları halden hâle
sokabilmeleri de bu rolle olur (48).
Henüz varlık aşamasına girmemiş “ilk hidrojen” kademelerinde uygulama gören ruhlar,
maddenin bu aşamasında pasif ve mekanik olarak, maddeyi
(atomu) egemenlik altına almaya hazırlanırlar. Maddenin gelişiminin
bu aşamasındaki atomlar (“ilk
hidrojen”) uygulama görecek ruhların (“acemi / talebe ruhlar”-38,39,40)
egemenliği ve yönetimi altında değildir. Bu atomlar yüksek
ilkelerin gereklerine (şekil 2) göre,
Ünite’den gelen tesirlerle evrendeki ilk “talebe
/ acemi” ruhların madde hareketlerine alıştırılmaları
sağlayacak birer zemin olmak üzere kurulmuşlardır. “Acemi
/ talebe” ruhlar maddenin (amorftan sonraki aşaması
olan) “ilk
hidrojen” aşamasında maddenin gelişiminin bu aşamasında
onun gelişimine mekanik / otomatik bir yürüyüşle tabidir
(50).
Madde amorf aşamasından sonra, Aslî Tesirler’in belirlediği
yönde ilerleyerek “ilk hidrojen” aşamasını
da kat ederek, bugün kimya bilimince bilinen aşamaya gelir.
Maddenin bu gelişim süresince, onunla birlikte ve tamamen ona
tabi olarak (atomdan atoma atlayarak) onları sanki yakalamaya
çalışan “acemi
/ talebe” durumunda olan ruh varlıkları vardır. Bu
süreç boyunca ; madde gelişir, ruh tekâmül eder. “İlk
hidrojen” atomu böyle geliştikçe, ona bağlı olan
ve onun hareketlerine uyumlanmaya çalışan ruh da mekanik /
otomatik bir şekilde son derece yavaş olarak (tedric) tekâmül
etmektedir. “İlk
hidrojen” atomu (bilinen “H”den
önceki) Aslî Tesirler’in belirlenmiş olduğu yönde gelişip
değişerek bugün bilinen “H” atomuna dönüştükten sonra da gelişimini sürdürerek,
manyetik alan sentezleri ve bünyesi daha karmaşık, nitelik
kazanır (51).
Bu şekilde “H”
birçok kademelerden geçe geçe; oksijen, fosfor, bakır, gümüş
vb. bilinen / bilinmeyen (henüz keşfedilmemiş olan)
elementlere dönüşür. Bugünün beşeriyeti tarafından
bilinen hidrojen atomu sayısız nitelik ve durumlarla sınıflandırılmış
bir madde halidir. Bilinen hidrojen atomunun daha karmaşık şekli
olan uranyum atomu bunun birçok misli kere fazla ve karmaşık
hareketleri bünyesinde taşır (12). Tüm bu olup bitenler hep,
Aslî Tesirler’in (sürekli olarak ruhların tekâmüllerini
hedef alan) büyük uyumu içinde cereyan eder. Bu olgunun;
amorf vasatın (aslî madde) ilkel maddelerini etkileyen Asli
Tesirler’le başlatıldığını ve “ilk
hidrojen” ve “bilinen
hidrojen” aşamaları boyunca, yine bu tesirlerle sürdüğünü
daha önce belirtmiştik. Bu arada, ruhun tekâmül
gereksinimleri sürekli olarak, gelişme hâlinde olan atoma
aksettirilmiştir. Hidrojenin bu gelişim aşamasında, atom bünyesine
yönelik (varlıklardan kaynaklanan) tâli tesirler söz konusu
değildir. Bu arada atom doğrudan doğruya Aslî Tesirler iner.
Aslî Tesirler, Ünite’den süzülen ve maddelerle ruhlara ait
etkiyi / tesirliliği içeren tesirlerdir. Bu durum “ilk
hidrojen” in varlık (yani bilinen “H”
) durumuna gelene dek sürer (51).
Hidrojen atomu ilk oluşumundan başlayarak, sonunda öyle bir aşamaya
gelir ki, orada çok suptil ve karmaşık madde bileşimleri hâlinde,
günümüzde henüz keşfedilmemiş bir takım enerjileri
yaymaya başlar. Atom, bu yüksek titreşimli karmaşık
enerjileri yayabilecek gelişim düzeyine geldiği zaman; zaten
onun bu düzeye gelmesine Aslî İlke yönünde neden olan ruh
da artık maddeler arasındaki ilişkilerin ve hareketlerin içgüdüsel
davranışlarına, uzun bir uygulama döneminden sonra, sahip
olabilecek bir tekâmül düzeyine ulaşmış bulunur. Hidrojen
atomu, dünyanın da içinde bulunduğu hidrojen âlemindeki
gelişimiyle öyle kudretli ve karmaşık enerjiler yaymaya başlar
ki, artık bunlar dünya maddesinin malı olmaz.
Yarı
Suptil Âlem
İşte dünya maddesinin en üst sınırındaki yüksek hidrojen
atomu öyle kudretli ve karmaşık enerjiler yaymaya başlar ki
artık bunlar dünya maddesinin malı olamaz. Bununla beraber,
bu enerjiler de toplu değil, darmadağınık durumdadır. Fakat
onların bu dağınıklığı ile, daha önce sözünü ettiğimiz
ilkel vasatlardaki amorf maddelerin dağınıklığı arasında
çok büyük fark vardır. Öncekileri şekilsiz, basit,
hareketleri çok ilkel ve atalete yakın kaba maddelerdi. Bunlar
ise çok karmaşık hareketli, bünyeleri karmaşık, zengin
madde bileşimlerinden oluşmuş üstün değerli enerjiler
halinde bulunan kudretli ve değerli maddelerdir. Bunların
bulunduğu yere “Yarı
Süptil” deriz. Bu yarı süptil vasat hem hidrojen
atomu altındaki amorf vasattan, hem de ilk hidrojen atomlarının
oluşturduğu astronomik nebülözlerden daha çok yüksek ve
yepyeni bir âlemin basamağını oluşturan yüksek
enerjilerden müteşekkil bir tür nebülözdür ki, dünyanın
üstünde bulunan böyle bir Yarı Süptil Vasat’ın oluşumu,
başka bir deyişle, hidrojen âleminin yavaş yavaş (tedric)
üst aleme kayış anlamına gelir (52). Yarı Süptil Âlem, dünyanın
içinde bulunduğu âlemin yapı taşı olan hidrojen atomunun
en yüksek bileşimleriyle ilgili enerjiden oluşmuş bir âlemdir.
Yarı Süptil Âlem, dünyanın (hidrojen aleminin) en üstün
ve gelişmiş hidrojen bileşimlerinin yüksek vazifeli varlıkların
kontrolleri altında yaydıkları ince enerji parçacıklarından
oluşmuş bir madde halidir (315).
“İlk hidrojen”
kademesinden başlayarak, gelişip varlık aşamasına geldiği
an da (yani bildiğimiz “H”
olduğu anda), Aslî Tesir’in maddelerle ilgili esâsi tesir kısmı,
yerini tâli tesirlere terk eder (Şekil 3). Evrende ruhun
temsilcisi ve hizmetkârı (hademesi) durumunda bulunan varlığın
yapı taşı da hidrojendir. Bu varlık aslında atıl görünen
ilk hidrojen atom maddesinin
“yüksek” bir aşamasından başka bir şey değildir. Bu
durumda hidrojen; ruhun hizmetine ayrılacak / verilecek kadar
gelişmiş bir enerjidir artık (53).
Beşeriyetin henüz tanımadığı, “H” atomunun “ilk
çekirdek / nüve” hâli,
yani astronomik araç gereçlerimizle gözlemleyebildiğimiz; güneş
sistemlerini, nebülözlerin ve tüm uzaysal objelerin ana
maddesini ( yapı taşını) oluşturur. Yarı Süptil Arasat’ın
ana maddesi hidrojenin (dünyada belirli bir tezahür göstermeyen)
“yüksek” enerjileri
oluşturur. Başka türlü bir söylemle; hidrojen atomunun, dünyada
belirli bir tezâhür göstermeyen “yüksek” enerjilerinden hidrojen âleminin bir üstündeki
Yarı Süptil Vasat oluşmuştur (54).
“Acemi / talebe”
ruhlar hidrojen âleminin varlık aşamasına henüz girmemiş “kaba”
atomları ve onların “kaba” bileşimleri arasında aktif olarak uygulama yapmak
durumundadır (55).
Vazife
Planı
Dünyamız,
tüm hidrojen âleminin en karmaşık ve ileri madde oluşumlarına
sahip uzaysal objelerinden biridir. Esasen, dünyamızın tüm
olanaklarını kullanarak ve oradaki uygulamalarını bitirerek,
onu (dünyanın) tamamen terk eden bir varlığın aynı zamanda
hidrojen âleminin de terk etmiş duruma gelmesi söz
konusudur(59). Milyarlarca güneş sisteminin oluşturduğu bir
galaksiye ve sayısız galaksilerle nebülözlerin oluşturduğu
bir âleme ve nihâyet, hidrojen realitesi dışında ve gene
sayısız âlemlerden oluşmuş evrenin bütününe gelen
tesirler karışımının bir zerresini bile insan idraki layıkıyla
kavramaktan âcizdir (91). Böyle bir evrenin Ünitesi’ne bağlı
yönetim mekanizmaları da vazife almak için tam idrake varmış
olmak ve insan üstü düzeye gelmiş bulunmak gerekir. Esasen
Vazife Planı da, ancak hidrojen aşamasının bitirilişinden
sonra başlar (74).
Şekil
-4
İnsanlık aşamasının (yani hidrojen atomu devresinin) sonrasında
başlayan vazife organizasyonlarına varlıklar birden bire
sokulmazlar. Bunun için; uzun hazırlıklardan sonra, Vazife
Planı’nın gereklerine uygun bir idrak düzeyine (“tam idrak” 74) ulaşmış
olmak gerek. Bu yüzden de ancak, hidrojen âleminin en ilkel
kademelerinden en üst kademelerine dek geçecek uzun, hem de çok
uzun bir hazırlık devresinden sonra olur (77).
Vazife
Planı’nın Varlıkları
İleri gelişim düzeyine varmış bedenlerin gelişimleriyle
ilgili her türlü olanakları yönetmekten sorumlu Vazife Planı’nın
kudretli varlıklarının bedenleri, hidrojen âlemine ait
olmayan daha yüksek madde vasatlarından toplanmış
materyallerle yapılmıştır. Bunlar sistemlerinin çeşitli düzeylerinin
uygulamalarında vazife gören, Vazife Planı’na mensup varlıklardır.
Vazife Planı’nın söz konusu kudretli varlıkları uzaysal
objelerdeki sıradan (oralara âit) bedenlilerin gelişimlerine
çeşitli yardımlarda bulunurlar.
Nihâyet belki bir sistemin en ileri düzey uzaysal objesini de
(örneğin bizim sistemde dünyamızı) tamamlamış bedenli
varlıklar hidrojen âlemini bitirmiş, üst âleme liyakat
kazanmış duruma girerler. Şu halde evrenin üst vazife âlemine,
hidrojen âleminin sayısız nebülözünün, milyarlarca
sisteminin, milyarlarca gelişmiş küresinden, milyarlarca varlık
geçmektedir. Güneş sistemimizde hidrojen âleminin gelişim
mertebelerini tamamlayarak üst âleme terfi edecek varlıkların
toplandıkları yer dünyadır (262+263).
Hidrojen
Aleminin “Çıkış Kapısı”
Hidrojen âleminin son olgunluk noktalarına kadar ulaşmış
olan beşeri varlıklar âleminin “çıkış
kapısına” gelmişlerdir. Ancak bu kapının eşiği
idrak ve bilgi olgunluğuyla aşılır. Ruhlar için hidrojen aşaması
onların tekâmüllerinde ilk madde aşamasıyla ilgili “karanlık”
muazzam ve ebediyet kadar uzun mekanik bir tekâmül aşamasını
izleyen varlıklar âleminin başlangıcıdır. Ruhların (“acemi / talebe” ruhların) burada; yeni hidrojenin dağınık
halde yaydıkları enerjileri bir araya toplayarak, kendilerine
hizmet edecek varlık oluşturduklarını (116) geçtiğimiz
paragraflarda belirtmiştik (260+261).
Âlemin söz konusu başlangıcı insanların mensubu
bulundukları ve içinde yaşadıkları hidrojen âlemidir. Dünya
insanı (beşer) için bu âlem, her ne
kadar sonsuz görünse de, gerçekte madde cevherinin sayısız
/ sınırsız gelişim aşamalarını içeren evrenin, sâdece
hidrojen atomu olanaklarıyla sınırlı ve küçük bir kısmından
ibarettir ki; buna, “hidrojen
aşaması âlemi” diyoruz. Dünya, “hidrojen aşaması” denilen bu çok uzun ve “yarı idrakli”(50+58)
madde âleminin en son duraklarından biridir (260+261).
Hidrojenin gelişiminin beşeriyet kademesinde yarı idrakli sübjektif
bir gelişim yaşanır (193). Hidrojen âlemindeki “yüzeysel zaman mekânı” da (211) kaderin bu âleme özgü
tezâhürüdür (VI)
(231). Hidrojen âleminin muazzam bir madde varlığı içinde ,
bir nokta kadar değeri olmayan dünya, gerçekte hidrojen alemi
içinde o kadar küçük ve önemsiz değildir (261).
(*) Derlememizin akışı içinde görlecek rakamlar İLÂHÎ NİZAM ve KÂİNAT’ta
o satırın geçtiği sayfanın numarasıdır.
(I)
HİDROJEN, John S. Rigden – ODTÜ
Yayınları
(II)
Amorf:
Madde öncesi “karanlık”,
“hareketsizlik”
bir vasat olan asli maddedir (Kaynak eser sayfalar 39,41,52,191)
(III)
Asli İlke: Evren ve ruhlar üstü ,
her şeyi çepeçevre kuşatmış yaratıcı kudret. Asli İlke’nin
“gerçekleştirici kudretine” gereklilikler deniyor Bu konuda
daha fazla bilgi için bkz. Kaynak eser sayfalar
38,190,191,237,240,232,294.
(IV)
Ünite: Evrenin en üst sınırlarındaki
(39) varlıklar ve gereklilikler birliğidir. Bu durumuyla Ünite
aynı zamanda bir “idrak
birliği” olmaktadır (195).
(V)
Dualite ilkesi ve değer
farklanması: Bu konuda daha fazla
bilgi için bkz. Kaynak eser sayfalar 21, 23, 25, 36, 40, 44,
48, 61, 62, 82, 97, 98 ,99, 101, 103, 104, 139.
(VI)
Kaynak
eserimizde “kader” kavramı
için bkz. Sayfalar 230, 240, 252, 277, 294.
|