Evrenler,
onların içindeki âlemler ve en küçüğünden(hidrojen
atomu) en büyüğüne(galaksi, nebülöz vb.) kadar her şey
Asli Tesirler ’in tesirliliği altındadır. Madde oluşumunun
ilk aşamalarından itibaren, ilk maddesel unsurun içindeki
Asli Tesir, bu unsurun içinde bulunduktan sonra, içeriği değişmiş
ve asli durumunu yitirmiş olarak o madde partikülünden tekrar
dışarı yayılmaya başlar ki buna o madde partikülünün/unsurunun
manyetik alanı denir(44). Bilinen en küçük atom olan
hidrojenin bünyesinde bile pek çok partikül vardır ve bu
partiküllerden her birinin de manyetik alanı vardır. Dolayısıyla
bir hidrojen atomunun manyetik alanı onu oluşturan partiküllerin
manyetik alanlarının toplamıdır. Bu toplama “manyetik
alanlar sentezi” de deniyor(47)
İşte böylece,
bir atomun manyetik alanı olduğu gibi, atomun tüm gelişim aşamalarının,
unsurların, bu unsurlardan oluşmuş cisimlerin, dünyaların,
irili ufaklı uzaysal objelerin,
âlemlerin ve varlıkların birbirine göre az ya da çok
kapsamlı, bir o kadar da karmaşık “manyetik alan
sentezleri” vardır. Tüm bunların üstünde ve tüm evren
kapsamlı Ünite’nin manyetik alanı tektir ve Ünite için
“manyetik alanlar sentezi” söz konusu değildir. Çünkü
Ünite de birbirinden ayrı ve farklı varlıklar ya da unsurlar
bulunmaz(48).
Her uzaysal
objenin çevresinde, kendine özgü bir manyetik alan bulunur.
Bir sistemde ki (örneğin, güneş sistemindeki) uzaysal
objelerin birbiriyle uyumlanıp kurdukları ilişkilerden, o
sisteminde kendine özgü bir “manyetik alan sentezi ”
ortaya çıkar(261). Bu manyetik alanlar da birbiriyle ilişki/etkileşim
ve denge durumundadırlar(1).
Bir güneş sisteminde, ortadaki güneşin(yıldızın) çevresinde
dönen uzaysal objeler(gezegenler, kometler vb.) o sistemin
madde cüzüleridir. Böyle bir sistem içinde her kürenin
kendine özgü bir manyetik alanı vardır ve bu manyetik
alanların her biri farklı karakterler taşır. Bunlar bir
sistem içinde birbiriyle çok sıkı bağlantı durumunda ve
etkileşim içindedir. Buna karşın birbirine karışmazlar ve
ayrıca da, bir sistemin madde cüzü(uzaysal obje) kendi
sistemini terk edip, başka bir sisteme girmez(295).
Eğer bir
zorlama karşısında böyle bir durum ortaya çıkarsa, o
uzaysal objenin girmiş olduğu yeni manyetik alanın içeriğine(özelliklerine
ve genel etkisine) uyması ve bunun içinde kendi içeriğini kökten
değiştirmesi zorundadır. Kısaca, bir sistemin içindeki çeşitli
kürelerin değişik manyetik alanları, kendi aralarında o
sistemin genel bünyesinin gereklerine göre karşılıklı
olarak tesirleşmeler ama tam bir denge durumundadırlar(295).
Bir sistemde
merkezde ki çekirdek objenin ve onun çevresinde dönen küreler/gezegenlerin
gelişimleri derecesine göre, bu manyetik alanlar arasındaki
karşılıklı tesirleşmelerin neticeleri de değişir. İşte
bu tesirleşmeler soncunda kurulan denge durumlarının tümü
bir “manyetik alanlar sentezi” oluşturur ki buna güneş
sistemi deriz. Demek ki, her sistemin bir “manyetik alanlar
sentezi ”nden ibaret olan bir durumu vardır ve bu ancak o
sisteme özgüdür. Böyle olunca, nebülözlerin içindeki her
bir sistemin, öteki sistemlerin manyetik alanlarıyla da denge
durumunda bulunması gerekir. Bu manyetik alan dengesi git gide
karmaşıklaşarak ve gittikçe nebülözler arası ortama yayılır(296).
Varlıklar nebülözlerin
“manyetik alanlar sentezlerine ” tesri ederek o alanlar
kanalıyla nebülözlerde bulunan âlemler üzerinde etkili
olurlar. Örneğin, birkaç güneş sistemini, hatta birkaç nebülözü
içine alan ve onların manyetik alanlarına tesir ederek onları
idare eden çok yüksek vazifeli varlıklar bulunmaktadır(49).
VARLIKLARIN
İŞLERİ
Görüldüğü
gibi, maddelerle ilgili manyetik alanlar konusu çok önemlidir.
Çünkü maddenin birbiriyle ve varlıklarla olan tüm etkileşimleri
manyetik alanlar aracılığıyla sağlanır ve bu onlara gelen
tesirler; şiddetlerine, kudretlerine ve yönlerine göre, onların
tabi bulundukları maddelerin bünyelerinde(düalite ilkesinin
değer farklanmasının kuralları içinde) çeşitli değişmeler,
başkalaşımlar, deformasyonlar, dağılmalar ve toplanmalar
yapabilirler. Varlıkların maddelerden yararlanmaları, onları
halden hale sokabilmeleri de bu yoldan olur. Dünyanın da
manyetik alanından yararlanan vazifeli varlıklar(bu alana çeşitli
tesirler göndererek) yerküredeki küçük/büyük doğa
olaylarını oluştururlar(48). Bir ruh, kendisinin evrendeki
temsilcisi olan bir enerjiler karmaşığından ibaret bulunan
varlığı aracılığıyla maddelerin manyetik alanlarına
tesir ederek onları kullanır ve onlardan kendisi için,
maddelerin mensup bulundukları dünyalardaki uygulamalarına
uygun gelen bedenleri kurar; bu bedenler aracılığıyla da öteki
varlıkları(onların manyetik alanlarını etkileyerek hatta
onları) kullanarak, kendi gelişimini sağlar, onların
gelişimlerine de katkıda bulunur(48+49).
Keza
maddelerin ve bedenlerin birbirine tesir etmeleri de bu manyetik
alanların birbiriyle bağları sonucunda yapmış oldukları alışveriş
sayesinde olur. Örneğin, bir(a) varlığı (b) maddesinin bünyesinde
bazı değişimler ve tezahürler elde etmek isterse, kendi
tesirlerini içeren manyetik alanını hedef maddenin(b)
manyetik alanıyla etkileşime sokar. Maddenin manyetik alanından
bünyesine ulaşan bu tesirler, (a) varlığı tarafından
belirlenmiş; derece, yön, şekil ve dozlara göre istenen
hareketlerin/değişimlerin ve sonuçların o madde üzerinde
ortaya çıkmasına neden olurlar(66).
Bedensel
etkileşimin ve bedenler arası tesirleşmenin sürüp gittiği
beşeri kurumlardan biri de ailedir. Bir birim düalite olan
aile önce eşlerin, daha sonra da çocukların katılımıyla
oluşan bir “manyetik alanlar sentezi ”dir. Bir birim düalite
olan ailede eşler arasında görülen yüz ve karakter
benzerlikleri bu kurumun gereklerinden olup, bedenlerin manyetik
alanları arasında oluşmuş bir sentezin ifadesidir. Ailenin
ve “manyetik alanlar sentezi ”, ne kadar iyi kurulmuşsa
aile bireyleri arasında kaynaşma o kadar kusursuz olur ve aile
asıl kuruluş hedefine o kadar yaklaşmış olur(179).
Dünyayla
ilgili vazifeli varlıkların tesir alanları, birbiri içine
girmiş küreler gibi yerküreyi sarmış durumdadır. Yani,
yerkürenin çevresinde, yoğundan süptile doğru uzaklaşan
birçok tesir alanı bulunmaktadır. Bu alanlardan en kaba olanı,
yer kürenin ortalama titreşimine en yakın olanıdır(147). Bu
alan görece daha geri varlıklara ait dünyayla ilgili en kaba
alandır. Dünya manyetik alanını oluşturan bu tesir
katmanları tabaka tabak üst üste olmaktan çok, birbirine karışmış
durumdadır. Bu tesir alanları karmaşığı dünyanın genel
manyetik alanını oluşturur.
MEDYOMLUK VE
MANYETİK ALAN
Dünya
manyetik alanının bir işlevi de, her hangi bir bedenliye yönelik
tesirin, o bedenlinin bünyesine manyetik alanına uyumunu sağlamaktır(transformatör/adaptör
gibi)(148). Örneğin, medyomlarla yapılan celselerde; tesiri gönderen
varlığın/planın manyetik alanının seyyaliyeti hedef
medyomun manyetik alanının seyyaliyetine(titreşimine) ne
kadar yakın ise, aradaki transformatör istasyonlarının/işlemlerinin
sayısı da o kadar azdır. Dünyaya en yakın durumda ki çok mütekâmil
varlık, bağlantı kuracakları bazı medyomlarla(arada hiçbir
vasattan geçmeksizin) doğrudan bağlantı kurabilirler. Çünkü
bunların manyetik alanları transformasyona(transformatör
istasyonlara vb.) gerek kalmadan birbiriyle bağlantı
kurabilecek kadar yakın durumdadır(148).
Her şeyin
olduğu gibi, uzaysal objelerinde gelişmeye çalışan enkarne
varlıkların da kendilerine özgü manyetik alanları vardır.
İşte ruhçuluk öğretisinde geçen ve “perispiri ”
denilen şeyde beden denen organizmanın manyetik alanıdır(48).
Başka bir ifadeyle, beşeri bedenlerin manyetik alanları
“perispiri ” anlamında kabul edilen şeydir.
Bedenliler(enkarne varlıklar), üzerinde bulundukları kürenin
maddesel koşullarının derecelenmiş bir formasyon halidir. Bu
varlıklara gelen tesirlerin, her durum ve koşulda, titreşimine
en yakın madde formlarını bulması zorunludur. Bir hedef
bedenliye yönelik bir tesirin, onun manyetik alanına göre
ayarlanmış örneğin, yukarıda da belirttiğimiz gibi
medyomlukta da görüyoruz. Dünyada medyomların bünyelerine
gelecek tesirlerin de onların manyetik alanlarına göre
ayarlanması gerekir(147). Keza, bir manyetizmacının, deneği
manyetize etmesi ve onun fizik, fizyolojik ve psikolojik
durumlarında bazı değişiklikler yapabilmesi de gene aynı
yoldan olur. Yani manyetizmacı kendi bedeninin manyetik alanıyla
süjenin manyetik alanını bağlantılandırarak ona tesir
eder(66). Deneysel Ruhçuluğun(spritizmin) öteki alanlarda yapılan
çalışmalar ve tezahürat manyetik alanlar esasına dayanır.
(Ayrıntılı örnekler için bkz. Sayfa 66)
Varlıkların,
manyetik alanlardan yararlanarak yaptıkları daha kapsamlı ve
küresel boyutlu işler de vardır: Uzaysal objeler üzerinde değişiklikler.
Bir sistem içinde her hangi bir kürede olması gereken değişiklikler,
o kürenin manyetik alanına yapılacak tesirlilikle(tesirlerle)
olasıdır. Yani bir kürede(uzaysal objede) gerekli sınırsız
değişimler; o kürenin manyetik alanına, sistemin güneşinden
ya da başka bir yerden tesirlerle olur ki, bu tesirler de
Vazife Planı’nın o sistemde ki vazifeli varlıkları tarafından
doğrudan ya da dolaylı olarak gönderilir. Vazifeli(ve rehber)
varlıklar sorumluluklarının gereği olan işlerini yaparken,
hedef varlıların manyetik alanları üzerinde etkili olurlar.
Nerede madde varsa, orada manyetik alanın bulunması
zorunludur(48).
Bir uzaysal
obje üzerinde büyük bir devrim çapında değişim
gerekiyorsa; o zaman, daha ağır ve kuvvetli tesirlerin oraya yönlendirilmesi
gerekir. O halde, ortaya çıkması kesinleşmiş bulunan büyük
dünya devriminin olaylarını oluşturacak bu kuvvetli tesirin
nereden geldiğini ve işlevini açıklayalım: Bu olay için güneş
sistemine ulaşacak ilk güçlü tesir, bu sistemden çok
uzaklarda bulunan ve dünyadan hemen hemen 400 kez daha büyük
bir gezegenin manyetik alanından gelecektir(296) (2).
TESİRLER VE
MANYETİK ALAN
Bu
derlememizde asıl konumuz olan manyetik alanların Asli
Tesir'den dolayı var olduklarını ve tesirlerle etkilenerek
birçok işin yapıldığını gördük. Tesir ve manyetik alan
ilişkisi üzerinde biraz daha duruyoruz: “Bir tesirin maddeye
gelmesi ” demek, o tesiri verici maddenin(ya da varlığın)
manyetik alanından, alıcı(hedef) maddenin manyetik alanına
çok süptil bazı partiküllerin, yani pek yüksek hareketlere
sahip değerlerin yüklenmesi demektir. Bu şöyle olur: Tesir
alan maddenin (örneğin, beşeri bir organizmanın) ihtiyacını
karşılama kudret ve liyakatinde bulunan verici varlığın
manyetik alanından bir tesir kalkar. Buna karşılk, alıcı
madde(ya da varlık) kendisine ulaşmasını istediği bu
tesiri(kendi manyetik alanından bir parçasını uzatmak
suretiyle) sanki onu davet eder gibi ya da el açar gibi vaziyet
alır. Daha doğrusu talep kâr tesirler göndermeye başlar.
Bunlara “öncü tesir ” denir. “Öncü tesir ”in kapsamını
bireylerin; istekleri arzuları, kendilerince ihtiyaçları,
cehitleri, duaları vb. girer(3).
İşte böylece,
sanki bir hava alanından uçağa verilen sinyaller gibi, “öncü
tesirler ”, gelmekte olan “ilk tesir”i karşılamak üzere
harekete geçerken, o alana inmesi gereken ilk “tali tesir”
de idrakli, yarı idrakli ve hatta bazen da otomatik olarak;
kendi kaynağından çıkıp, ineceği alana doğru hareket
etmeye başlar. Fakat belirttiğimiz gibi, bu “ilk tesir ”
in başıboş değildir. Ona, ulaşacağı hedefin yönünü göstermek
için, daha üst idrakli kaynaktan gelen başka bir “tali
tesir” de eşlik eder ki buna “güdücü tesir” deriz. Bu
“güdücü tesir ”, “ilk tesir ” ile sempatize olmuştur.
Fakat güdücü tesir
nispeten kabadır. Çıktığı kaynağın şuur ve idraki her
ne kadar ilk tesirinkinden üstün de olsa yine sinyal vererek
kendisini bekleyen manyetik alana onu tam isabetle ulaştırabilecek
güçte değildir. Bununla beraber ilk tesirle doğrudan doğruya
sempatize olabilecek ayarda bulunması, kendisinin ona eşlik
etmesini mümkün kılmıştır. Demek ki iş bu kadarla kalırsa
bunlar yine hedefe ulaşamazlar. Burada iki sebep vardır: İlk
olarak, güdücü tesir herşeyi kapsayan bir idrak genişliğine
sahip olmadığından burada yolunu şaşırabilir. Yani ilk
tesirin sempatize olabileceği daha diğer bir takım manyetik
alan da vardır ki onlar da ihtiyaçları dolayısıyla bu tür
tesirlere sinyal verebilirler. Oysa bu ilk tesirin buralara
gelmemesi icap eder.
Verci alandan çıkan
“ilk tesir” in, hedef alanın(alıcı maddenin ya da
organizmanın) manyetik alanına doğru olan seyrinin ayrıntıları
için bkz. sayfa 82.
ORGANİZMA VE MANYETİK
ALAN
Beşeri bedenini oluşturan
ve yöneten varlığın da o organizma ile karşılıklı bir
organizatör-organizma ilişkisi söz konusudur. Bu ilişkide
organizatör varlık, organizmanın sinir sistemi hücrelerinden
oluşturmuş olduğu manyetik alana egemen durumdadır ve bu hücreler
aracılığıyla tüm organizmayı yönetir yönlendirir(Kadim
Hint inisiyasyonun da “arabacı-at ” sembolizmi…). Burada
varlık “organizatör ”, beşeri beden ise “organizma ”dır(78).
Enkarnasyon ile varlığın
bedene bağlanması aşamasında da, varlık; beyin hücrelerine
ait yüz binlerce varlığın manyetik alanından oluşan
“manyetik alanlar sentezi ” üzerinde tesirlilik sahibidir.
Rüşeymin ilk devrelerinde, varlık onun beyin hücreleri
topluluğuna ancak gerektiği kadar tesir gönderir, kendine özgü
idraki yoğunlaşma noktasını tamamen terk edip, olduğu gibi
bedenin içine dağılmaz. Tesirler halinde o idraki yoğunlaşma
noktasında toplanmış halde bulunan durumunu sürekli
koruyarak, gerekli miktarda tesiri beyin hücrelerinin manyetik
alnına gönderir, yani toplam tesirlerinin bir kısmı ile rüşeyme
bağlanır. Rüşeymin gelişimi ve sonunda bebeğin doğumu
anlarında, onun beyin hücrelerinin manyetik alanına yönlendireceği
ve bağlanacağı tesirlerin miktarı artar(86).
Yalnız şu var ki,
organizmayı(beşeri bedeni) yöneten organizatör varlık bir bütündür;
her ne kadar kendi enerjilerinin küçük bir kısmını beyin hücrelerinin
manyetik alanı dışında bırakmış ise de, yine de
kendisinin bütünlüğü ve gelişiminin gereği olarak, bu kısımda
bedenden tamamen ayrılmış değil, onunla sıkı bir ilişki
ve etkileşim içindedir(87). Gelişimin gereklerinden olarak,
varlık; kendisinde bulunan değerlerden ve genel birikiminin çok
az bir kısmını gerektikçe organizmanın beynine(şuur
merkezine) aksettirir. İşte birey, varlığının bu serbest
yanından beynine akseden bu tesirlere(yine, içeriğini ve ne
olduğunu pek anlamaksızın) dikkat etmişler ve onları “şuur
altı ” diye ifadelendirmişlerdir. Şu halde, bireydeki şuur;
varlığın, beyin hücrelerinin oluşturduğu “manyetik
alanlar sentezi ” ne doğrudan bağlantıyla akseden tezahürüdür.
Bir de varlığın
beden dışındaki idraki bir yoğunlaşma noktasında kalıp,
beyin manyetik alanına bağlanmamış kısımlarına ait “şuur
ötesi ” alanı vardır ki bunu da iki kısımda görmüştük:
Şuur altı ve şuur üstü(88)(4).
Geçtiğimiz
paragraflarda sözünü ettiğimiz rüşeym oluşumuyla ilgili
olarak, Varlık kendi kazanılmış özgürlüğünün
derecesine göre dünyadaki çevresini hazırladıktan sonra,
tesiri altında bulundurduğu beyin hücreleri varlıklarının
manyetik alanlarına tesir ederek, anne rahminde oluşacak bir rüşeymin
beynini kurmak üzere anne bedenine yönlendirir ve yukarıda açıkladığımız
süreç yeniden, yeni koşullar altında tekrar başlar(90).
Bu arada, şunu da
belirtmek isteriz ki, sürekli olarak beşeri bedeni yöneten
varlığın tesirliliği altındaki beyin hücreleri varlığı
elbette ona ebediyen bağlı kalmayacaklardır. Çünkü onlarda
bu sayede birer beşeri bedeni bağımsız olarak yönetebilecek
kudreti kazanabilmek için
gerekli olan hazırlıkları yapmaktadırlar. Beyin hücreleri
hazırlıklarını tamamladıkça, birer birer kendilerini o
varlığın tesirlerinden ayıracaklar ve bir beyin hücresi
olmaktan kurtulacaklardır. Bunlarında bağımsız birer beşeri
varlık haline gelebilmeleri için, dünyadan ayrılıp, dünya
dışı çeşitli ara vasatlarda uygulamalar geçirmesi
gerekmektedir. Ancak bu şekilde bir beşeri bedenin bütününü
yönetebilecek duruma geldikten sonra, gene bir beşeri beyin hücrelerinin
manyetik alanlar sentezine tesir ederek dünyadaki gelişimlerini
beşeri beden aracılığıyla tamamlamaya başlarlar(90).
Ölüm denen geçişte
beyin hücrelerinin varlıkları, enkarne oldukları beyin hücrelerini
terk ederler fakat dağılmazlar. Çünkü artık bedeni terk
etmesi gereken varlık, onlar üzerindeki tesirini, bedeni terk
ettikten sonra da kaldırmaz. O varlıklar topluluğunun
manyetik alanına göndermeyi sürdürdüğü tesirleriyle onları
spatyomda da daima bir arada tutar ve etkisi altında
bulundurur(89). (5)
|