Yapay (Suni)
İhtiyaçlar
Enkarne
olduğumuz yani içine doğduğumuz aile, toplum, ülke ve kişilere
ait ihtiyaçlar bizim yaşam alanımızdaki gerekliliklerdir. Bu
ihtiyaçlara yönelirken; bunların, gerçek mi, yapay mı
olduklarına da çok dikkat etmeliyiz. Bu konuda bir duyarlılık
geliştirmekte, titizlik göstermekte yarar vardır. İhtiyaç
duyduğumuz bir şeyin ya da bize empoze edilmeye çalışılan bir
şeyin bizim için ne kadar zorunlu / gerekli olduğuna
bakmalıyız. Yapay ihtiyaçların eşinde koşmak, ıstıraplı /
sıkıntılı eprövlere davetiye çıkartmaktır. Çünkü, bireyleri
tali ihtiyaçlara yöneltici koşullandırmalar (günümüz reklam
sektöründe yapılmaya çalışıldığı gibi...); uyutucu,
makineleştirici ve illüzyonda yoğunlaştırıcı etkilerdir. Bize
‘ihtiyaç’ olarak empoze edilen bir konu ya da obje ile
karşılaşınca, bir sınav karşısında ve sadeleşme yönünde
gidişimizi engelleyici bir etki karşısında olduğumuzu
anımsamakta yarar vardır.
Böyle
bir duyarlılığa sahip değilsek, yapay ihtiyaçlara (suni
ihtiyaçlara) takılarak, sınav nitelikli olaylara davetiye
çıkartmış oluruz. Bundan dolayı ortaya çıkan karmaşık, kaotik
olaylar; sınavda, olayda ya da bunlarla gelen insanlarda
değil, bireyin nefsaniyetinden kaynaklanan açgözlülüğündedir.
İşte böyle, islaha muhtaç bir yanımız olduğunu bize
gösterecek olan deneyimlere, bu deneyimler aracılığıyla
alanımızı genişletmeye, anlayışımızı derinleştirmeye
ihtiyacımız vardır. O halde, yaşam sınavlarında kaçmak yerine;
onlardan yararlanarak, içsel gelişim ihtiyaçlarımızı gidermeye
gayret edebiliriz.
Güçlü
fırtınalarla bir o yana, bir bu yana yalpalayan yaşam
gemimizin kaptanı olma konusunda, dalgalara dayanabilirsek,
kaptanlıkta ustalık kazanabilirsek, başarımız oranında,
giderek daha ince / latif / süptil kristal enerjilerle,
gözlem, bilgi, sezgi, ilham aracılığıyla temas etmeye
başlarız. Bu durum, aynı zamanda; bireyin gelişmişlik
düzeyinin belirtilerinden biridir: Giderek daha ince
uyaranlarla yaşıyor / gelişiyor olmak, olgunluk göstergesi ve
bilgeliğe giden yolun temel basamaklarıdır...
Ruh
varlığı olarak karşılaştığımız yaşam sınavlarının bir amacı
da, gelişim için oldukça gerekli olan esneklik ve uyumu
artırmaktır. Herhangi bir olay ile içine girdiğimiz sınav bizi
zorluyorsa sıkıntı / ıstırap veriyorsa, o konuda yeterli
esneklik oluşmamış demektir. Bu nedenle, esneklik ve uyum
pratikleri / talimleri yapmak için de bu zorlayıcı olaylardan
maksatlı ve şuurlu olarak yararlanabilir, o konuda kendimizi
aşıp aşmadığımızı verdiğimiz içsel ve dışsal yanıtlardan
kontrol edebiliriz.
Duygusallık
Farkındalığa Engel Olur
İşte
bu bağlamda, her etkiyi bir sınav nedeni olarak kabul
edebilmek; farkındalığın Sufizm’deki
“ayık gezmek”in
gereğidir. Farkındalık zaten, yaşam sınavında başarının ön
koşuludur. “Farkındalık” söz konusu olduğunda her zaman
anımsamakta yarar olan bir konuda; duygusallığın kontrol
altında tutulmasıdır. Çünkü, duygusallık; farkındalığın da
önündeki en önemli engellerden biridir: Duygusalılk içinde,
yaşam olaylarına ve sınavlara olan yaklaşımlar, yapılan
yorumlar, sınavla gelen tesirin şiddetini, kabalığını
artırmaktan başka bir işe yaramaz. Böyle bir kabalaşmaya
sebebiyet vermeme konusunda titizlik göstermede elbette ki
yarar bulunmaktadır. Çünkü, bir enkarnasyon ortamnda tesir
alış-verişi insan ilişkileri, olaylar ve bunlardan doğan
sınavlar aracılığıyla olmaktadır.
Ancak, eprövlerle gelen
tesirin, işlevini gerçekleştirmesi ve içsel gelişim açısından
bir yarar sağlaması için; merkezlerde özellikle de duygu
merkezinde enerjinin sirküle edilmesinde yani o kişi
tarafından dönüştürülmesinde yarar vardır. Yaşanan haletin
metabiyolojik / fizikötesi yanımıza yansıması için, özellikle,
o tesirin duygu merkezinden geçirilmesi gerekir. Çünkü, bir
halet duygu merkezi aralığıyla fizik ötesi yanımıza yansır.
Ama duygular kontrol altında değilse yani, duygusallık
halledilmemişse, kanaatlerimiz bir takım duygusallıklarla
gölgeleniyorsa, sözkonusu sirkülasyon ve enerji dönüşümleri,
transferleri yapılamaz, önyargılar işi berbat eder. Bu durumda
birey, planına (ruhsal ailesine) ‘feedback’ geri
bildirim vazifesini yapamıyor demektir. Enkarne bir varlığın,
planına / ruhsal ailesine ‘feedback’ gönderme işlevi;
ancak, sınavın haletini yaşamak ve onun sağladığı enerjiyi
merkezlerde sirküle etmekle olanaklıdır. Bu işlevin önündeki
en büyük engel duygusallıktır. Enerjiyi dönüştürmek demek; A
şeklinde gelen sert bir olayın etkisinin bizim tarafımızdan
düşünme, esneme ve uygulama yoluyla B, C veya D etkisi haline
getirilmesidir. Örneğin birinin sizin hakkınızda gerçek
olmayan bazı şeyler söylediğini duydunuz, ilk tepkiniz ona
telefon açıp ağzınıza geleni söylemek olmamalıdır. Olayı her
yönüyle derinlemesine birkaç gün düşünüp, onun haklılık payını
da araştırıp daha sonra sizin karakterinize uygun bir yanıtı
soğukkanlılıkla verirseniz onun da bu yönünü geliştirmesine ve
içsel bir utanç yaşamasına neden olursunuz. Özellikle
haksızlıklara karşı verilen pozitif yanıtlar, karşıdaki
insanda çok derin izler yaratırlar.
Duygusallığı
Yenmek
Duygusallık,
eprövden yararlanmayı olumsuz yönde etkiler. Dolayısıyla bu
durumlar aynı zamanda, başarılı bir yaşamın önündeki
engellerdir. Mealen, “Ahdini bozanlardan olmayın!”
Kur’an ayetinde anlamını bulan bu durum, planımıza olan
ahdimizi gerçekleştirmenin önündeki barikatlerden biridir.
Kuşkusuz, böyle bir duruma düşüldüğünde; sınavın kalitesi
düşer, kabalaşır ve şiddeti artar dolayısıyla da bizde
uyandırdığı acı artar ki, bu da aslında birey için söz konusu
çıkmazdan kurtulması ve içsel gelişim açısından bir rahmettir...
Görüldüğü
gibi, sınavlarla gelen haletler ile duygusallıklarımız
arasında dolayısıyla, yaşamın başarılı kılınması arasında sıkı
bir ilişki bulunmaktadır. İnce bedenlerimizdeki enerji
merkezleri arasında söz konusu enerji ve bilgi sirkülasyonun
tam olabilmesi için, merkezlere esnekliğin kazandırılmış
olması gerektiğini ve gerilimin tüm merkezlerde hissedilmesi
gerektiğini daha önce de belirtmiştik. Bu uygulama başarılı
olarak gerçekleştirilirse, yansıması eterik, astral ve mantal
bedenlerimizden geçerek planımıza / ruhsal ailemize kadar
ulaşacaktır.
İkiyi Bir Etmek İçin Acı da Sevinç de Gereklidir
O
halde, anlaşılıyor ki; önemli olan, özellikle acılı haletleri
geçiştirmemek, onları olabildiğince derinden hissetmek (“Kucaklamak...”)
ve daha da iyisi, merkezler arası sirkülasyona tabi tutmak
yani enerjiyi dönüştürmeye çalışmaktır. Mutluluk istemek ne
kadar gerekli ise, acı ile karşılaşmak ve acının da bize
katacağı değerleri almak o kadar gereklidir. Başka türlü bir
deyişle, yani bir Ruhsal tebliğdeki ifadesiyle, ‘eprövün
silkeleyici etkisi’ni göğüslemek, böyle bir gücü
geliştirmek gerek. Bu anlamda bir ‘silkeleyici etki’ kuşkusuz
sadece fizikle sınırlı değildir: birey, eğer belirli bir
duyarlılığa / safiyete ulaşmış ise, yatay etki altında da ‘silkelenme
haleti’ yaşayabilir...(1)
Bu nedenle, görülüyor ki, makbul
olan; ‘silkeleyici rahmet’e uyumlanmak ve onun bizi
silkelemesine izin vermektir. Yani, haleti geçiştirmeden,
tevil etmeden; onu, derinden hissetmek önemlidir. “Silkeleyici
rahmete uyumlanmak...” dedik: Buradaki ‘uyumlanma’
ve ‘uyum’ boyun eğiş değil, farkındalık kavramında anlamını
bulan ‘teslimiyet’ tir.
(2)
Yaşam Sınavları
Bizi Zorluyorsa?!
Esasen, daha
önce de belirttiğimiz gibi, bir sınav bizi zorluyorsa ıstırap
ve sıkıntı veriyorsa, o konuda esnekliğimiz az ya da hiç yok
demektir. İşte yaşam içinde böyle bir esneklik oluşturulursa;
“eprövler yüreğimize oturmadan, teğet geçer...”,
yaşamın yokuşlu yolları, çıktıkça dikleşmez... Yani, ‘yaşam
sınavları’ dediğimiz eprövlerden dolayı ıstırap çekmemize
gerek kalmaz. Biliyoruz ki; tekamül için ıstırap şart
değildir. Ama yine de unutmayalım ki, böyle bir koşulun
olmaması, yok olması anlamına gelmez: İçinde bulunduğu zaman
mekan kesitinde; gerekli sadeliğe ulaşamamış, esneklik ve uyum
yeteneği geliştirememiş bir kimse için ıstıraplı epröv bir
rahmettir. Istırabın olup olmaması şöyle dursun; ıstırap, onun
için bir zorunluluktur, olmazsa olmaz bir ilaçtır. Çünkü,
ataletinden ve nefsaniyetini aşması için o zorlu olaylar
gereklidir. Bu sıkıntılı eprövlerden kurtulma sorumluluğu
kendisine aittir: Kendi kendimize yarattığımız engelleri yine
kendimiz ortadan kaldırmak durumundayız.
Kendini Tanıma Uygulamaları
Tüm
bunlardan anlaşılıyor ki, yaşamda başarılı olmak, kendini
tanıma cehdiyle yakından ilgilidir: Epröv-halet ilişkisi
çerçevesinde buraya kadar aktardığımız tüm konular ‘kendini
tanımak’ kapsamındaki uygulamalardır. Eprövle gelen
tesirin, içimize işlemesine izin vermeliyiz. Böyle bir
esneklik göstererek yaşama karşı bir güç geliştirmeliyiz.
Özellikle çocuklarımıza bu konuda yardımcı olmalıyız. Bir
bakıma tesirin kaynağından çok, kendimize yönelmek
durumundayız. Eprövle gelen tesirin ‘içimize işlemesine
izin vermedikçe’, ‘silkelenme’ olmaz... Ya da başka
bir deyişle sıçrama, şuurlanma gerçekleşmez.
Yazımızın
akışı içinde yer yer sözünü ettiğimiz ‘esneklik pratikleri’ni
bu silkelenme vesileleriyle yakalayabiliriz. Bu anlamda ‘silkelenme’,
dikeden gelen süptil etkilerle de (ilham, sezgi, içe doğuş
vb.) deneyimlenebilir. Kısacası; ister yataydan gelsin, ister
dikeyden gelsin; bu bir rahmettir.
Aynı zamanda
bir teslimiyettir. Sözünü ettiğimiz ‘silkekeyici rahmet’e
uyum, ıstırapların kabalığında da bir azalmayı beraberinde
getirecektir. Çünkü, eprövün bireye ıstırap veren mekanizması,
onun; yani, bireyin yükseltici tesire uyumsuzluğundan
dolayıdır. ‘Yükseltici tesir’e ne kadar uyum sağlayabilirsek,
ıstıraplı eprövlerle o kadar az karşılaşırız. Başka bir
deyişle; birey, bu anlamda yeterli esnekliğe ulaştığı zaman,
eprövün yaşattığı gerilimi ıstırap olarak algılamaz. Bu
uyumsuzluk giderilirse; epröv, ıstırap olarak algılanmaz. Daha
doğrusu, o bireyin; ıstırap verici kaba eprövlerle
karşılaşmasına gerek kalmaz.
İşte, kendini
tanıma / bilme çalışması da, bir bakıma, ‘uyanışın
ıstırabı’nın en aza indirilmesi çalışmasıdır.
Çünkü, bu sayede birey; ama kendini bilen birey, eprövün
yaşattığı gerilimi(3) ıstırap olarak algılarız.(4)
Başka anlamda
bir farkındalık da; içinde bulunduğumuz realitenin
alışkanlıklarının zihinsel ve bedensel konforunun farkına
varıp, onları terketme cehdi içinde bir üst realiteye
yükselmektir. Böyle bir ihtiyacı hissetmek ve bu cehdi
sergilemektir farkındalık. Çünkü birey, yaşam içinde belli bir
realitenin mensubu olarak yaşarken, böyle bir uyanıklık /
farkındalık içinde bulunmaz ise; içinde bulunduğu realite ile,
bir üst realite arasında geçirdiği şaşkınlığın da
alışkanlığına kapılma tehlikesine düşebilir.
Birey,
sadece iki realite arasında bulunurken değil, başka nedenlerle
de teşevvüş yani şaşkınlık içinde bulunabilir. Bu konuda
nedenler ne olursa olsun, bireyin; teşevvüşten dolayı içine
girdiği şaşkınlık, kendisini gerilime sokar. Bildiğimiz gibi,
içsel gelişim açısından gerekli olan gerilim, varlık
alanlarının yani bireysel alanların teğetleştiği noktalarda
oluşan eprövlerde yaşanır. Başka türlü ifadesiyle epröv
, aynı zamanda bir gerilim alanıdır ve gerilime maruz kalma
prosesine de epröv-sınav denir. Yaşamın sürüp giden akışı
içinde, epröv, bireyi bir seçim zorunluluğuyla karşı
karşıya bırakır.
(5)
Pozitif ve
Negatifin Seçimi
Bu
seçimde, en genel anlamda, pozitifin ya da negatifin vicdani
ya da nefsani olanın seçimidir. Şu ya da bu seçimimize göre, değişik
değişik eprövlere girip çıkarak yaşamımızı sürdürüp gideriz.
Bu gidiş içinde birey, eprövle gelen tesirin içerdiği bilgiyi
açığa çıkarabilirse, ki bu, merkezler arası sirkülasyonla yani
gelen etkiyi sindirmeye ve anlamaya ve olumluya döndürmeye
çalışmasıyla ; o epröv, o sınav, o bireye geliş amacına
ulaşmış demektir. Çünkü, halet yaşanmaksızın, bilginin tesiri
alınmaz. Başka türlü ifadesiyle; tesiri alnmayan bilgi, haleti
yaşanmayan bilgi, yüzeysel bilgidir. Görülüyor ki, gerilime
girmek, gelişme gereksiniminden dolayıdır.
Gerilimler
içinde yaşanan haletler derinlikleri ölçüsünde, bireyi içsel
sükunete ve belli bir realitede gelişmişliğin doruklarına
ulaştırır. Yani, içsel sükunet, gelişmişliğin belirgin bir
göstergesidir ki, bu da; haletlerin derinden yaşanmasına
bağlıdır. Bu şekilde derinden yaşanmış bin bir halet insanın
aynasıdır ve bireyin gücüne güç ekleyen artı bir puandır.
Realitesinde böyle bir güce ulaşmış olan birey, tepkilerini
kontrol altına alma gelişmişliğine ulaşmış demektir.
Bizleri
içsel gelişime yöneltici ve nefsaniyetimizi eğitici sınavlarla
dolu olan dünya tekamül okulunda yaşanan haletlerin bir kısmı
negatif niteliklidir.(6)
ancak, içine
girdiğimiz negatif haleti fark etmek, asıl realitemiz gereği
bulunmamız gereken yere yeniden çıkmakta mümkündür. Yani,
negatif halet içinde bulunduğumuzu hemen fark edip, ondan
hemen sıyrılmak makbul bir tutumdur.
|