“Varlığın ‘Bir’liği İlkesi”yle Bağlantı
Yaradan tarafından var edilen; form değil, özdür. Tezahürat
âlemini oluşturan formlar(tezahürat birimleri) bu “öz”
den oluşmuştur. O halde, tüm tezahürat birimleri (formlar)
“Öz”
itibariyle “BİR”
ve aynıdır. Bundan dolayı da, her şey özü itibariyle Yaradan
karşısında eşittir.
Tezahürden
önceki küresel var oluşta, tekâmül hareketi ve hiyerarşi söz
konusu değildir; zaman, mekân ve hareket yoktur. Sadece,
Yaradan’ın yoktan var ettiği ve sonraki tezahüratın aslı,
esası/özü olan “VARLIK”
(Bir ve Tek Olan Bütünsel VARLIK)
mevcuttu (“OL!” emri ile ortaya çıkan ne ise, o
kastediliyor…). Bu, ilk yaratılışta ortaya çıkan “VARLIK”
a felsefede “Heil” ya da “Ylem”
denir. Varlığın bu ilk aşamasına, Sadıklar Planı Tebliğlerinde
de (sayfa:76,81) “Pasif
Tekâmül” denir. Ergün
ARIKDAL’ ın VARLIK’ ın bu ilk haliyle ilgili açıklaması
şöyledir: “İlk yaratılışta
varlık; kendini
temaşası sırasında bir öz, bir esasla, yoğun bir enerjiyle
karşılaşıyor. Felsefede, çeşitli inisiyatik öğretilerde ve
ezoterizmde ‘yumurta’ ya benzetilerek ‘Kozmik Yumurta’
denmesi bundandır. ‘Yumurta’ burada, tam bir soyutlama
durumunun simgesidir. Yani, ruhsal enerji olarak, dışla ilgili
hiçbir etkinlik/eylem içinde olmamak… Ruhun, dışarıyla tüm
bağlantılarını keserek, iradesini kendi iç tanıma
araştırmasında kullandığı döneme ‘Pasif Tekâmül’ dönemi
deniyor. Bu temaşa hali, enerjinin kendi içindeki salınımıdır.
Varlığın bu temaşa sırasında farkına vardığı bir ‘öz’ vardır.
Bu, icabın ne olduğu kaygısını doğuruyor. İşte o icap
(zorunluluk) bir tür yasadır. Buradaki ‘kaygı’ kavramı
da çok ilginçtir: Varlığın yüklenmiş olduğu ‘Yasa koruyuculuk
vazifesi’nin bir tür tedirginliğidir bu…” Bu durumla
ilgili olarak; VARLIK’ ın tüm yasalara uymayı ve uygulatmayı
üslenmesi(o yasalar karşısında) “secde etmesi”
şeklinde ifade bulmuştur(Sadıklar Planı Tebliğlerinde,
sayfalar 76+81). “Secde” sözcüğüyle ifade
edilen, aynı zamanda; VARLIK’ ın İlahi Şuur’un özüne vakıf
olmasıdır.
Tüm
bunlardan dolayı, çokluk ve çeşitlilik halinde algıladığımız
tüm tezahürat birimleri yapılarında aynı mayayı ve esası
taşırlar. O halde, Yaradan karşısında “varlıklar”
değil, “VARLIK” vardır. Bu “VARLIK”;
bir, tek ve aynıdır. Varlığın ‘Bir’ liği
İlkesi’ne bağlı olarak da; tüm varlıklar eşittir, seçme
özgürlüğüne ve özgür iradeye, bunların kullanım hakkına
sahiptir.
Varlıksal
Eşitlik İlkesi
Sonsuz/sınırsız
boyut, zaman ve mekân’a dağılarak; çokluk ve çeşitlilik
halinde tezahür eden varlıklar yani yaratılanlar, mevcudat
aynı özü aylaştıklarından ve aynı yaradılış mayasını
taşıdıklarından, bir ve tektirler. Görüldüğü gibi, VARLIKSAL
EŞİTLİK İLKESİ, sanki varlıksal “bir” liğin doğal bir
sonucudur, çünkü varlıklar özlerinde sadece aynı varlıksal
ilkelere değil, aynı zamanda “Üç Bilgi” ye de
sahip bulunmaktadır(11).
Bu bakımdan varlıklar(tezahürat birimleri, formlar) sadece
Tanrı karşısında değil, birbiri karşısında da öz olarak,
yaratılış olarak eşittirler.
O
halde görünüşteki ‘eşitsizlik’ nedir? Bir
tek olan “VARLIK”
ın tezahürat âleminde; çokluk, çeşitlilik ve sanki eşitsizlik
arz etmesi şu 3 esastan dolayıdır:
1- Seçme özgürlüğü, 2- İrade farklılığı, 3- Vazife yapma
hakkını kullanma şekli. Varlığa hem bu serbestiyet türleri,
hem de onları şu ya da bu şekilde kullanma hakkı da
verilmiştir. Varlıksal Eşitlik, var oluştandır ve öz
bakımındandır, cisimden/formdan dolayı değil… Başka
türlü ifadesiyle, var oluş ve öz bakımından eşitlik söz
konusudur; bu eşitlik, varlıkların “öz/maya birliği”nden
kaynaklanır. Bu aynı zamanda, “yaratılış birliği”
ve yasalar bakımından,yasalar karşısındaki evrensel bir
eşitliktir. Varlıklar Yaradan karşısında olduğu gibi,
birbirleri karşısında da eşittir. Bu bakımdan, konumuz olan
eşitlik; cisimde, şekilde, tezahürde değildir.
Tüm
bunlardan anlaşılıyor ki, illüzyonel bir yanılgı içinde
yapılan bu “eşitsizlik” algılaması aldatıcıdır. Bu zahiri
eşitsizlik; varlıkların seçme özgürlükleriyle, iradeleri
doğrultusunda çeşitli vazifelere talip olmalarından ve
vazifeye göre şuur tezahür ettirmelerinden kaynaklanmaktadır.
Dolayısıyla, yaratılıştan var olan özdeki “bir”lik;
her varlıkta, kendi seçimine bağlı olarak çeşitli şekillere
bürünür.
Enkarnasyon-Alansal Etkileme Tüm
bunlara bağlı olarak, her şey;
Bir ve Tek Olan Bütünsel’
in tezahürüdür ve her şey O değildir ama O’ndandır. Bir ve Tek
Olan Bütünsel Varlık, çok değişik titreşim düzeylerinde(planes) ve çok değişik formlarda tezahür
eder. Bildiğimiz enkarnasyon, varlığın tezahür şekillerinden
sadece biridir. Bu arada klasik tezahürat anlayışında da biraz
yenileştirme yapmakta yarar var: Enkarnasyonun esası “alansal
etkileme” ye dayanır. Ruh varlığı Yüksek Beni
aracılığıyla, dünyasal bir beden(fizyolojik yapı) üzerinde
endüksiyon tarzında alansal bir etkiye sahiptir. Dolayısıyla
ruh, bedenin içinde değildir. Ölüm denilen “geçiş”
ile ruh, bedenden çıkıp gitmez. “Ruhun bedene
girmesi/çıkması…” gibi ifadeler doğru değildir. Doğru
olan ifade şekli, “ruhun, bedeni
alansal bir etkileşim
ile bir ömür boyu etki altında tutması ve bedensel ben işe
yaramaz hale gelince, söz konusu alansal etkisini çekmesidir”. Biraz değişik ama doğru bir
ifadeyle; ruh bedenin içinde değil, beden ruhun içindedir…
Enkarnasyon ve dezenkarnasyon ile bedene girip çıkan bir şey
yoktur. Beden kendi bütünselliği içinde maddesel/fizyolojik
bir yapıdır ve onu canlandıran, bedenin asıl olan ruhtan
kaynaklanan alansal etkidir(ruhun müessiriyeti). Yani esas
olan; görünen değil görünmeyendir. Fizyolojik beden;
görünmeyenin, belli bir zaman-mekân kesitinde görünür bizler
tarafından algılanabilir hale gelmesidir.
Bu
durum; görünmeyenin, görünenin içinden geçerek görünür hale
gelmesi yani tezahür etmesidir. Varlığın; evrenlerle
bağlantısı, bildiğimiz enkarnasyonla sınırlı değildir. Bu
bağlantı küreseldir ve enkarnasyon dediğimiz tekrar doğuş, bu
bağlantılardan sadece birisidir. Varlık/ruh varlığı, evrensel
vazifesini/işlevini; çok çeşitli şekillerde tezahür ederek
yerine getirir ve bu, aslında, adına “tekâmül”
dediğimiz, ‘kozmik hizmet’ sürecidir. Hizmet,
sevgi,vericilik, fedakârlık,yardımlaşma-dayanışma,anlayış,
hoşgörü, sabır tekâmülün esasıdır.
Seçimleri ve iradeleriyle benzer varlıklar plansal
yapılar/organizasyonlar oluşturarak bir arada bulunurlar. Bu
nedenle hiçbir varlık ötekinden(bir başkasından) bağımsız
değildir. Sürekli/kesiksiz bir etkileşim ve iletişim örüntüsü
içinde varlıklar tekâmül eder. Bundan dolayı, evrenler sadece
bir “tesir ağı” ile örülü değil, aynı zamanda
meskûndur da… Değişik şuur düzeylerindeki varlıklar evrenlere
yayılmış vaziyettedir. Alansal bir etkileşim içinde bulunan
tüm varlıklar özde, varlıksal eşitlik ve bütünlük/ “bir”lik
halinde İlahi Murada hizmet etmekten başka bir şey
yapmıyorlar. |