Metafizik / New Age

VARLIKSAL İLKELER

WWW.ASTROSET.COM

Varlıksal İlkelerin Düşündürdükleri - 3

“Varlığın ‘Bir’liği İlkesi”yle Bağlantı

  Yaradan tarafından var edilen; form değil, özdür. Tezahürat âlemini oluşturan formlar(tezahürat birimleri) bu “öz” den oluşmuştur. O halde, tüm tezahürat birimleri (formlar) Öz itibariyle BİR ve aynıdır. Bundan dolayı da, her şey özü itibariyle Yaradan karşısında eşittir.

  Tezahürden önceki küresel var oluşta, tekâmül hareketi ve hiyerarşi söz konusu değildir; zaman, mekân ve hareket yoktur. Sadece, Yaradan’ın yoktan var ettiği ve sonraki tezahüratın aslı, esası/özü olan VARLIK” (Bir ve Tek Olan Bütünsel VARLIK) mevcuttu (“OL!” emri ile ortaya çıkan ne ise, o kastediliyor…). Bu, ilk yaratılışta ortaya çıkan “VARLIK” a felsefede “Heil” ya da “Ylem” denir. Varlığın bu ilk aşamasına, Sadıklar Planı Tebliğlerinde de (sayfa:76,81)Pasif Tekâmül” denir.
  Ergün ARIKDAL’ ın VARLIK’ ın bu ilk haliyle ilgili açıklaması şöyledir: “İlk yaratılışta varlık; kendini temaşası sırasında bir öz, bir esasla, yoğun bir enerjiyle karşılaşıyor. Felsefede, çeşitli inisiyatik öğretilerde ve ezoterizmde ‘yumurta’ ya benzetilerek ‘Kozmik Yumurta’ denmesi bundandır. ‘Yumurta’ burada, tam bir soyutlama durumunun simgesidir. Yani, ruhsal enerji olarak, dışla ilgili hiçbir etkinlik/eylem içinde olmamak…
  Ruhun, dışarıyla tüm bağlantılarını keserek, iradesini kendi iç tanıma araştırmasında kullandığı döneme ‘Pasif Tekâmül’ dönemi deniyor. Bu temaşa hali, enerjinin kendi içindeki salınımıdır. Varlığın bu temaşa sırasında farkına vardığı bir ‘öz’ vardır. Bu, icabın ne olduğu kaygısını doğuruyor. İşte o icap (zorunluluk) bir tür yasadır. Buradaki ‘kaygı’ kavramı da çok ilginçtir: Varlığın yüklenmiş olduğu ‘Yasa koruyuculuk vazifesi’nin bir tür tedirginliğidir bu…”
  Bu durumla ilgili olarak; VARLIK’ ın tüm yasalara uymayı ve uygulatmayı üslenmesi(o yasalar karşısında) “secde e
tmesi” şeklinde ifade bulmuştur(Sadıklar Planı Tebliğlerinde, sayfalar 76+81). “Secde” sözcüğüyle ifade edilen, aynı zamanda; VARLIK’ ın İlahi Şuur’un özüne vakıf olmasıdır.

  Tüm bunlardan dolayı, çokluk ve çeşitlilik halinde algıladığımız tüm tezahürat birimleri yapılarında aynı mayayı ve esası taşırlar. O halde, Yaradan karşısında “varlıklar” değil, “VARLIK” vardır. Bu “VARLIK”; bir, tek ve aynıdır. Varlığın ‘Bir’ liği İlkesi’ne bağlı olarak da; tüm varlıklar eşittir, seçme özgürlüğüne ve özgür iradeye, bunların kullanım hakkına sahiptir.

  Varlıksal Eşitlik İlkesi
  Sonsuz/sınırsız boyut, zaman ve mekân’a dağılarak; çokluk ve çeşitlilik halinde tezahür eden varlıklar yani yaratılanlar, mevcudat aynı özü aylaştıklarından ve aynı yaradılış mayasını taşıdıklarından, bir ve tektirler. Görüldüğü gibi, VARLIKSAL EŞİTLİK İLKESİ, sanki varlıksal “bir” liğin doğal bir sonucudur, çünkü varlıklar özlerinde sadece aynı varlıksal ilkelere değil, aynı zamanda “Üç Bilgi” ye de sahip bulunmaktadır(11). Bu bakımdan varlıklar(tezahürat birimleri, formlar) sadece Tanrı karşısında değil, birbiri karşısında da öz olarak, yaratılış olarak eşittirler.

  O halde görünüşteki ‘eşitsizlik nedir? Bir tek olan “VARLIK” ın tezahürat âleminde; çokluk, çeşitlilik ve sanki eşitsizlik arz etmesi şu 3 esastan dolayıdır:

  1- Seçme özgürlüğü, 2- İrade farklılığı, 3- Vazife yapma hakkını kullanma şekli. Varlığa hem bu serbestiyet türleri, hem de onları şu ya da bu şekilde kullanma hakkı da verilmiştir. Varlıksal Eşitlik, var oluştandır ve öz bakımındandır, cisimden/formdan dolayı değil…
  Başka türlü ifadesiyle, var oluş ve öz bakımından eşitlik söz konusudur; bu eşitlik, varlıkların “öz/maya birliği”nden kaynaklanır. Bu aynı zamanda, “yaratılış birliği” ve yasalar bakımından,yasalar karşısındaki evrensel bir eşitliktir. Varlıklar Yaradan karşısında olduğu gibi, birbirleri karşısında da eşittir. Bu bakımdan, konumuz olan eşitlik; cisimde, şekilde, tezahürde değildir.

  Tüm bunlardan anlaşılıyor ki, illüzyonel bir yanılgı içinde yapılan bu “eşitsizlik” algılaması aldatıcıdır. Bu zahiri eşitsizlik; varlıkların seçme özgürlükleriyle, iradeleri doğrultusunda çeşitli vazifelere talip olmalarından ve vazifeye göre şuur tezahür ettirmelerinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, yaratılıştan var olan özdeki “bir”lik; her varlıkta, kendi seçimine bağlı olarak çeşitli şekillere bürünür.

  Enkarnasyon-Alansal Etkileme
  Tüm bunlara bağlı olarak, her şey; Bir ve Tek Olan Bütünsel’ in tezahürüdür ve her şey O değildir ama O’ndandır. Bir ve Tek Olan Bütünsel Varlık, çok değişik titreşim düzeylerinde
(planes) ve çok değişik formlarda tezahür eder. Bildiğimiz enkarnasyon, varlığın tezahür şekillerinden sadece biridir. Bu arada klasik tezahürat anlayışında da biraz yenileştirme yapmakta yarar var: Enkarnasyonun esası “alansal etkileme” ye dayanır. Ruh varlığı Yüksek Beni aracılığıyla, dünyasal bir beden(fizyolojik yapı) üzerinde endüksiyon tarzında alansal bir etkiye sahiptir. Dolayısıyla ruh, bedenin içinde değildir. Ölüm denilen “geçiş”  ile ruh, bedenden çıkıp gitmez. “Ruhun bedene girmesi/çıkması… gibi ifadeler doğru değildir. Doğru olan ifade şekli, “ruhun, bedeni alansal bir etkileşim ile bir ömür boyu etki altında tutması ve bedensel ben işe yaramaz hale gelince, söz konusu alansal etkisini çekmesidir”. Biraz değişik ama doğru bir ifadeyle; ruh bedenin içinde değil, beden ruhun içindedir… Enkarnasyon ve dezenkarnasyon ile bedene girip çıkan bir şey yoktur. Beden kendi bütünselliği içinde maddesel/fizyolojik bir yapıdır ve onu canlandıran, bedenin asıl olan ruhtan kaynaklanan alansal etkidir(ruhun müessiriyeti). Yani esas olan; görünen değil görünmeyendir. Fizyolojik beden; görünmeyenin, belli bir zaman-mekân kesitinde görünür bizler tarafından algılanabilir hale gelmesidir.

  Bu durum; görünmeyenin, görünenin içinden geçerek görünür hale gelmesi yani tezahür etmesidir. Varlığın; evrenlerle bağlantısı, bildiğimiz enkarnasyonla sınırlı değildir. Bu bağlantı küreseldir ve enkarnasyon dediğimiz tekrar doğuş, bu bağlantılardan sadece birisidir. Varlık/ruh varlığı, evrensel vazifesini/işlevini; çok çeşitli şekillerde tezahür ederek yerine getirir ve bu, aslında, adına “tekâmül” dediğimiz, ‘kozmik hizmet’ sürecidir. Hizmet, sevgi,vericilik, fedakârlık,yardımlaşma-dayanışma,anlayış, hoşgörü, sabır tekâmülün esasıdır.

  Seçimleri ve iradeleriyle benzer varlıklar plansal yapılar/organizasyonlar oluşturarak bir arada bulunurlar. Bu nedenle hiçbir varlık ötekinden(bir başkasından) bağımsız değildir. Sürekli/kesiksiz bir etkileşim ve iletişim örüntüsü içinde varlıklar tekâmül eder. Bundan dolayı, evrenler sadece bir “tesir ağı” ile örülü değil, aynı zamanda meskûndur da… Değişik şuur düzeylerindeki varlıklar evrenlere yayılmış vaziyettedir. Alansal bir etkileşim içinde bulunan tüm varlıklar özde, varlıksal eşitlik ve bütünlük/ “bir”lik halinde İlahi Murada hizmet etmekten başka bir şey yapmıyorlar.

<< Önceki Bölüm

Sonraki Bölüm >>


DİPNOTLAR:

(11) SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ,(sayfa 41+67+87), Ruh ve Madde Yayınları.

YARARLANILAN ESERLER:

- KUR’AN
- SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, Ruh ve Madde Yayınları.
-
VARLIKSAL İLKELER KİTAPÇIĞI, Ruh ve Madde Yayınları
-
DEMOKRASİMİZLE YÜZLEŞMEK, Prof. Emre KONGAR
-
Bursa Barosu Dergisi
- KENDİNİ TANIMA REHBERİ, Akaşa Yayınları

 

© Astroset 2004-2010