Metafizik / New Age

VARLIKSAL İLKELER

WWW.ASTROSET.COM

Varlıksal İlkelerin Düşündürdükleri - 4

  Etik Sonuçlar

  Varlıksal Eşitlik İlkesi’nin Günlük Yaşamdaki Görünümü:
   Varlıksal İlke’nin günlük yaşamdaki en yaygın şeklini insanların ırk, ulus, inanç ve cinsiyet bakımından eşit oluşlarında, daha doğrusu böyle olmaya çalışmalarında görüyoruz. Dünya beşeri yüzyıllardan beri (koskoca 6- 7 bin yıllık bir devre bitti bitecek…) bu gibi eşitliklerin savaşını veriyor, bu eşitlikleri kurumsallaştırmaya çalışıyor. İşte “İnsan Hakları”nı esas alan, uluslar arası birlik girişimleri:

  İnsan haklarının kaynağı uluslar arası toplumdur. Global değerlerin bir ifadesi olarak BM’den çıkmaktadır.

- Medeni ve Siyasi Haklar konusunda Uluslar arası Anlaşma (MSHUA)
-
Ekonomi, Sosyal ve Kültürel Haklar konusunda Uluslar arası Anlaşma (ESKHUA)
-
 
Irka Dayalı Ayrımcılığın Kaldırılması Konusunda Uluslar arası Anlaşma (IDAKUA)
-
 
Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Kaldırılması Konusunda Uluslar arası Anlaşma (KKAKUA)
-
 
İşkenceye Karşı Sözleşme (İKS)
-
 
Çocuk hakları konusunda sözleşme (ÇHS)
-
İnsan Hakları konulu BM Viyana Konferansı 1993
-
İnsan Hakları Yüksek Komiseri 1993

  Cinsiyete, ırka, toplumsal statüye vb. beşeri durumlara göre ayırım yapılması ruhsal yasaları yeryüzünde uygulayamamak anlamına gelir. Günümüzde bu gerçeği dünyasal yasaların ihlali anlamında anlamış ve telaffuz ediyor olmamıza rağmen, yaygın olarak uygulandığını söyleyemiyoruz; ama hiç olmazsa ilke olarak genel anlamda benimsemiş durumdayız. Henüz idrakine varamadığımız için, yaygın olarak yaşama geçemiyor ve insani haksızlıklar devam ediyor.
  Çeşitli iniş ve çıkışlarla dolu yaşam sürecinde başarılı ve başarısızlıkların değerlendirilmesi; ayrıca böyle bir kıyamet yani uyanış ortamında insani değerlerin uygulamaya konması örneğin,”varlıksal eşitlik”in ön planda tutulmaya çalışılması, kişinin kendine güvenini oluşturan temel öğeler arasındadır. O halde, demokrat olmanın ön koşulu da; bireyin kendine güveninden önce, toplumda erdemlerin yaygınlaşmış yani, vahşiliklerin/ilkelliklerin, kabalıkların, kendini bilmezliklerin azalmış olması anlamına gelir. Kişinin kendine güvenmesi ve başkalarına da güven duyması, insani değerlerle ilgili ilkelerin uygulanabilmesi ki bunlardan biri, konumuz olan “eşitlik ilkesi”dir ancak böyle bir demokratik ortamda olasıdır.

  Özellikle kendinden habersiz, sadece “bedensel ben olarak yaşayan” bir kimsenin “kibir”e oldukça yatkın olduğunu biliyoruz. Kibre karşı beşeriyetin tüm dinsel ve inisiyatik öğretilerle uyarılması da ruhsal bir gerçekliktir. Buna rağmen kibirlilik örneklerini ve bunun, eşitlik ilkesini nasıl etkilediğini ya da başka beşeri çiğliklere nasıl neden olduğunu günlük yaşamda zaman zaman izlememek mümkün değil.

  Kibir ile onurun, hatta olgunluğun bir arada durmadığını hepimiz biliriz. Kibrin yarattığı iktidar, dönüşüm/gelişim ancak kendi içindir. Bu durumda olan birey, hemen hemen sürekli yeni yeni sömürme biçimleri düşünmek, üretmek ve bununla başkalarını tahakküm altına almak eğilimindedir. Bu bir türlü açlık ve doymaz bir açgözlülüktür. Bazı bireylerde kibir ile karşılaşmanın yol açtığı üzüntü, karşılıksız hizmet, hoşgörü/anlayış sergileme arzusunu düşmanlığa çevirebilir. Eğer bu çiğliğe muhatap olan da aynı beşeri zaaf içindeyse, kibir sergileyen birey kadar kibre muhatap olan olarak “karşıtlık ve düşmanlık” tan başka bir tavır üretemez.

  Spiritüel uygulamaların gezensel enerjilerle uyum içinde olmasının büyük bir önem kazandığı günümüzde, karşılaştığımız her türden kaba ve yanıltıcı olaya karşı kendi nazik, sevecen,dürüst ve doğru yanıtlarımızı vermek, kritik sayıyı arttırmak ve evrensel bilgi bankasına doğru enerjiler göndermek açısından çok değerlidir.
  İcaplar ortamındaki toplumsal yaşam, gerçek ve yapay ihtiyaçlardan ürer ve her ihtiyaca da; üretim, iş, çalışma, emek ve geçim bağlanır. Aklın da farklı alanlarda yetenek göstermesi karşısında eşitsizlik, olanakların paylaşılmasına dönüşür
(12).

  Görüldüğü gibi; Varlıksal Eşitlik İlkesi enkarne varlığın özünde var ve o bu ilkeyi bilerek/bilmeyerek dışa vurmak istiyor, hatta kendisi, kendinden habersizliğinden dolayı eşitsizliklere neden oluyor olsa bile, bunun doğru olmadığını vicdanen biliyor ama uygulama ile günlük yaşama geçiremiyor. Ruhsal yolcular için sitede günlük yaşam pratiklerine verdiğimiz önem ilke ve yasaların uygulanabilmesi ve bireysel tekamülde hız kazanabilmek, yüksek farkındalık ve şuurlu yaşam açısından hayli önem taşıyor.

  Dünya beşerinin ya doğasının gereği, ya da dünya tekâmül okulunun öğretim şekli nedeniyle, genellikle bir şeyi önce tersinden öğreniyoruz: Olması gerekeni ve makbul olanı öğrenip idrak etmek için, önce olmaması gerekeni deneyimliyoruz. Erdemlilik/bilgelikten önce erdemsizliği, ahlaklı olmaktan önce ahlaksızlığı, dürüstlükten önce yalancılığı/riyakârlığı, iffetlilikten önce iffetsizliği vb.

  Özde olan eşitlik ilkesini bedende tezahür ettirmek ne kadar zor… İşte erdemi ortaya çıkarabilmek için önce eşitsizliği, erdemsizliği her şekli ile deneyimliyoruz. Dünya tekâmül okulunda herkes; çocuk, kadın, erkek, genç, ihtiyar bu okulun sunduğu ve sadece birer araçtan ibaret olan içsel gelişim olanaklarından “yararlanma konusunda” eşit haklara sahiptir. Söz konusu gelişim olanaklarından yararlanmak da; içsel gelişimle gelen liyakate, şurlanmış olmaya, şuurluluk düzeyine ve farkındalığa bağlıdır.

  İlahi İrade Yasaları(Tanrı Yasaları) (13), hükmünü her varlık üzerinde eşit şekilde icra eder. Tanrı önünde hiçbir varlığın, bir başkasına göre bir üstünlüğü yoktur. Bu bakımdan, Tanrı hiç kimseyi; erdemli yaşamından dolayı seçkin/imtiyazlı hale getirmediği gibi, fiillerinin/yaşam şeklinin beşeri ölçülere göre “kötülüğünden” dolayı da kimseyi kınamaz/cezalandırmaz. Tanrı cezalandırmaz/zulmetmez ama varlık kendi fiillerinin sonuçlarıyla karşılaşır ki, bu da O’nun Sebep-Sonuç yasasının gereğidir(14). Tanrı, insanı ne ödüllendirir ne de cezalandırır. Kişinin başına gelen “iyi”, “kötü” her ne ise; kendi elinin emeğinin (amelinin, fiillerinin) karşılığıdır/sonucudur. Dolayısıyla, fiillerimizden kendi kendimize karşı sorumluyuz.

  Gelişim, değişim ve değer kazanma olgusu içinde; “merkez”e yaklaştıkça, planla( “plane” ile) bütünleştikçe, tezahür âleminin zahiri eşitsizliği kaybolur, eşitlik ve “bir”lik bütünleşme anlamında daha çok idrak edilir. Bütünselliğin bu idraki, tarih içinde bazı tasavvuf ulularınca değişik şekillerde ifade edilmiştir. (Hallac-ı Mansur örneği bunlardan sadece biridir…).

  Varlıksal Eşitlik İlkesi merceği ile beşeri yaşama baktığımızda, bir sürü yapay ve bencillikten kaynaklanan eşitsizlik görüyoruz. Yukarıda birkaç paragraf önce de bazılarına değindiğimiz bu eşitsizlik(ayrımcılık) tiplerini şöylece toparlayabiliriz:

- Dünyasal/maddesel birikime göre ayırım,
- “Benim(Bizim) gibi düşünmediği…” için ayırım,
- Tipini beğenmediğimiz, ya da egomuzu okşamadığı için ayırım,
- Toplumsal duruma(statüye) göre ayırım,
- Makam ve iktidara göre ayırım,
- Sen-ben ayırımı, cinsiyet ayırımı,
- Dil, din, ırk, inanç, parti, mezhep ayırımı…

  Tüm bunlar son derece yanlış ve beşeri bir idraksizlikten, dar şuurluluktan kaynaklanan, bireye vebal yükleyici, karma oluşturucu, olmaması gereken durumlardır.
  Aslında gelişim; bu ayrımcılıktan ve beşeri değerlendirmelere göre yapılan bölücülükten kurtulma ve her şeyin/herkesin özündeki eşitliği ve “bir”liği görme cehtidir. Ama biz, dünya beşerleri; cennetten kovulma öykümüzle başlayan ıstırapla öğrenme sürecini deneyimlemeye devam ediyoruz. Ama sonunda ilkeler ve yasalarla yaşamak gerekliliği gezegen sakinleri tarafından da bir gün mutlaka idrak edilecektir/edilmektedir. Yeni İnsanlık Dönemi tek tek bu idrake ulaşmış bireylerden oluşuyor. Haksızlıklara dur demek isteyen ve insanca davranışı yani erdemi ön plana alan her birey bu oluşuma bilerek ya da bilmeyerek katkıda bulunuyor. Gezegenimizin ve ülkemizin de son dönem içinde yaşadığı baskılı olayların nedeni vicdanların uyanabilmesi için birer uyaran niteliğinde…Politize ve ekonomize edilmiş eylemlerle oluşturulmaya çalışılan “Yeni Dünya Düzeni” (Politize edilmiş, Küreselleşme vb.) ile bizim burada anlatmaya çalıştığımız yeni dünya anlayışı ile bir ilgisi yoktur, yanlış anlaşılmasın…

  Yeni dünya düzeni olacaksa, ruhsallığı gelişmiş, gezegen enerjilerini dürüstçe kullanan, ilke ve yasalara saygılı, yüreğinde gerçek anlamda insan sevgisi yaşayan, kendini tanıma konusunda çalışmalar yapan, kişiliğini bir zırh gibi kaplayan örtüleri (15) açmak için çaba harcayan, nazik ve kimseyi incitmeyen, iyi niyetli kişiler tarafından oluşturulan bir ağ ile öncelikle mantalde yani görünmeyende daire ya da zincir şeklinde oluşacak, halkayı her tutmak isteyen ele de sevgiyle elini uzatacaktır…

<< Önceki Bölüm

Sonraki Bölüm >>


DİPNOTLAR:
(12) DEMOKRASİMİZLE YÜZLEŞMEK(5. Basım, sayfa 64), Prof. E. Kongar.
(13)
İLAHİ İRADE YASALARI: Hizmet ve Vazife, Yardımlaşma ve Dayanışma, Fedakârlık, Sevgi, Çalışma, Tedric, Teksir, Entropi,
Sebep-Sonuç, Tekâmülün Devresel Oluşu.

(14) “
ALLAH zulmetmez” konulu ayetler. Kur’an: Nahl 118, Hud 101, Gafir 31, Ali İmran 108, 117,  Enfal 51, Fussilet 46.
(15) Bunlara “ENKARNASYON ÖRTÜLERİ” de deniyor. Bunlar asıl kişilik özelliklerimizdir; enkarne olacak varlığın, yaşam planına göre sanki büründüğü kisvedir. Yaşam planı gereği, varlığın dar ya da kapalı şuurla doğması da bir “örtü” olarak alınabilir. Bunlar “asıl kişilik örtülerimiz” ya da “enkarnasyon örtülerimiz”dir. Ancak, varlık; enkarne olduktan sonra da “örtünmeyi” sürdürür. Bu enkarnasyon sonrası “örtünme” beşeri koşullandırmalarla oluşan yapay örtüler(bir bakıma da) “kabuklar”dır. Toplumsal empozisyonlar ve maddenin cezp edici etkisiyle bu yapay/sahte örtülerle zaman içinde özdeşleşiriz ki, bu özdeşleşme içsel gelişim açısından hiç de iyi değildir. Söz konusu yapay/sahte örtülerden(ya da kişilik özelliklerinden) kurtularak, asıl kişilik özelliklerimizle yaşamak en makbul durumdur. Bir bakıma, asıl şahsiyetimize kavuşmak, asıl kişilik özelliklerimizi(asıl örtülerimizi) bedende tezahür ettirmekle olası… Yapay/sahte örtülerle yaşamaya Sadıklar Planı “şahsiyetsizlik” der(sayfalar:103+104). Ayrıca “örtüler” konusuyla ilgili olarak Kur’an ayetleri de var: Müdessir 73+74.

YARARLANILAN ESERLER:

- KUR’AN
- SADIKLAR PLANI TEBLİĞLERİ, Ruh ve Madde Yayınları.
-
VARLIKSAL İLKELER KİTAPÇIĞI, Ruh ve Madde Yayınları
-
DEMOKRASİMİZLE YÜZLEŞMEK, Prof. Emre KONGAR
- Cumhuriyet Gazetesi

-
Bursa Barosu Dergisi
- KENDİNİ TANIMA REHBERİ, Akaşa Yayınları

 

© Astroset 2004-2010