Günün Penceresine,“YENİ
DÜNYA VE ZAMAN”
kavramlarıyla başladık. Güne, zamana,
daha doğrusu kendi yaşamımıza sahip çıkmak istiyoruz değil mi?
Öyleyse kendimize çevremize ve olup biten her şeye yepyeni bir
pencereden bakabiliriz. Hiçte sanıldığı kadar zor değil.
Üstelik daha hafif, daha neşeli, daha uçucu... Çağı geçmiş klasik kavramlar, bazen
öyle ağırlık yapıyor ki üzerimizde; ayağımıza bağlanmış pranga
gibiler, sonra bir de soruyoruz
kendi kendimize, “Yahu ben neden
yürüyemiyorum? Neden takılıp kaldım bu bana ait olmayan dünya
görüşlerine?”
İşte onlar
prangalar. Bir bir bu gereksiz ve ağır bağları çözüp, hafif,
yeni ve bu çağa yakışan bir dünya görüşüne doğru ilerlemek
için araştırıyoruz, uğraşıyoruz. Yeniyi yapılamak, yeniyi
oluşturmak aslında öyle zevkli ki, insan tadını, hafifliğini,
keyfini yakaladı mı, bir türlü bırakamıyor ucunu… İsterseniz
yeni sayfalar açmak deyin buna… İstediğimiz gibi hafif ve
rahat yürüyemiyoruz demeyelim de, yürüyelim birlikte. Dağların
dağ, ırmakların ırmak gibi olduğu ülkelere…
Zen
Özdeyişi “Bir kimse Zen
öğrenmeye başlamadan ona dağlar dağ gibi, ırmaklar ırmak gibi
görünür; iyi bir ustanın öğretisinden yararlanarak Zen
gerçeğine bir iç görü kazanmaya başlayınca, ona artık dağlar
dağ gibi, ırmaklar ırmak gibi gözükmemeye başlar.Ama en
sonunda gerçekten tam aydınlanmaya ulaşınca gene dağlar dağ
gibi, ırmaklar ırmak gibi görünür.”
der. Hep aynı şeyleri yaşamak ya da hep aynı şeyleri
yaşadığımızı sanmak sadece saat zamanı içerisinde, fiziksel
şeylere göre yapılan bir değerlendirmedir; ki fiziksel olarak
bile aynı şeyin tekrarı mümkün değildir.
1 saat içinde 3 km yüründüğünü
tespit etmek ve bunu sürekli yinelemek varlığın gelişimi
açısından bir önem arz etmez. Önemli olan o 1 saatlik yürüyüş
süresi içerisinde yaşanan hallerdir. Varlığın şuurunda meydana
gelen hareketlerdir, varlığın ruhsal etkilerle, madde
ortamıyla, hatta paralel evrenlerle kurduğu bağlantılar, bilgi
alışverişleri, zamanın değişik akmasını sağlar.Başta kendi
varlığımızı, çevremizi, doğayı, evreni anlayabilmede,
tanıyabilmede zaman konusu üzerinde durmak gerekir, çünkü
zaman görecelidir. Hala zamanı sürekli aynı şekilde akan bir
süreç gibi kabul etmek bizi yanılgıya götürür. İnsan faktörü
ve onun düşünce yapısı, tıpkı kuantum düzeyde olduğu gibi
burada da çok etkindir ve insan kendi kullandığı zaman
enerjisini inceltmek, seyreltmek ya da yoğunlaştırmak, başka
zamanlara akmak, zamanda ileri ya da geri gitmek yetisi ile
donatılmıştır. ‘Yeni Dünya
Anlayışında’,
bilinmeyen bu yönlerimizin bilinir
kılınması hatta kullanılması söz konusu. Zaman görecelidir
derken, bir insana göre gün 24 saattir, diğerine göre 28 saattir demek
istemiyoruz. Ama diyoruz ki, Kronostan kopmadan, fizik
zamanı aşmadan yeni çağrışımlara ulaşabilmemiz mümkün
değildir. Bu nedenle zaman deyince sadece saat zamanını,
takvim zamanını anlamamaya çalışmalıyız.
Zamana bakış açısında küçük bir
açı değişikliğine ne dersiniz?
Zaman enerjisi...
İnsanın böylesine aşkın bir bilgi karşısında düşünebildiği,
sezebildiği şeyler o kadar kısıtlı kalıyor ki… İçinde
yaşadığımız. küremizin, üzerinde yaşayan tüm varlıklarıyla
birlikte tabi olduğu devreleri düşününce zaman daha da derin
bir anlam kazanıyor. Örneğin mevsimler; Lineer olarak dört
mevsim olarak nitelenen bu devreler küre üzerinde yaşayan tüm
varlıkların tabi oldukları devrelerdir. İnsan vücudundan
toprağa, havaya, suya, mikroptan hayvana bitkiye kadar tüm
varlıkların tabı oldukları bu sürecin arkasında yatan nedir
acaba? Bütün bunlar sadece küremizin Güneş etrafındaki
dönüşüne göre mi oluyor? Doğan bir bebeğin büyümesi, çocukluk
çağının sona ermesi ve erişkin İnsan olması ve bu devrede
meydana gelen fiziksel, astral ve mantal değişiklikleri
meydana getiren nedir acaba? İnsanlara binlerce yıldır ruhsal
alemden gelen mesajlar, peygamberler, bilgi külliyatları,
medyomluk, enkarnasyon, ilkeler, yasalar, sevgi... Sanki bu
zaman enerjisinin her şeyle, bir bağlantısı, bir teması var
gibi geliyor insana… Mutlaka insanlık olarak yakın gelecekte
bu konuda da daha kapsamlı açık ve sade bilgilerle
karşılaşacağız. |