Metafor/Kuantum Evren

WWW.ASTROSET.COM

BİLİM DÜNYASINDA KUANTUM GERÇEKLİĞİ

  Kimse bakmadığı zaman atomun ne yaptığı sorusunu açıklamak ve kuantum ölçme problemini çözmek için bilim dünyasında en azından sekiz farklı kuantum gerçekliği resmi öne sürülmüştür.
 1- Derin gerçeklik yoktur         2- Gerçek gözlemle yaratılır        3- Bölünmemiş bütünlük
 
4- Bir çok dünya yorumu         5- Kuantum mantığı                     6- Neo Realizm
 
7- Bilinç gerçekliği yaratır      
8- Çift katlı dünya

 “Bir kuantum sıçraması sırasında gerçekten ne olur?”
  Bilim dünyasının araştırıp ortaya koyduğu bu sekiz gerçekliğe kısaca bir göz atmak, kuantum fiziğini anlamak konusunda bize bilimsel bir açı da sunacaktır. Kuantum gerçekliğini günlük yaşama indirgeyebilmek için bilimin verilerini temel kaynaklarımız kabul ederek yola koyulmamız, kuantum fiziğinin felsefi yorumlarını yapmak açısından çok yararlı ve günümüz anlayışına uygun olacaktır. Önce bilimsel  veri sonra bilim felsefesi ve ardından günlük yaşama indirgeme; diğer disiplinlerle olan bağlantıları çözme ya da yapılandırma, bir sıra takip  ettiğinde kuantum gerçekliğini anlama açısından araştırıcının da anlayışını kolaylaştır diye düşündük.

  8-"WERNER HEISENBERG'İN ÇİFT KATLI DÜNYASI"
 
Hiç kimse gözlenen bir atomun durumunu açıklamaktaki kavramsal zorlukların Werner Heisenberg kadar farkında olmamıştı. Werner Heisenberg 1925 yılında kuantumun ilk başarılı matematiksel kuramını keşfederek yeni kuantum dünyasının Christopher Columbus'u olmuştur.
  Modern kuantum teorisi Heisenberg'in başlangıçtaki anlayışını derin bir şekilde işlemiş, fakat yeni deneysel sonuçlardaki patlamaya rağmen teorinin özü sonraki yıllarda değişmemiştir. Heisenberg ve meslektaşlarına sorun yaratan felsefi zorluklar günümüzde de yaşanmaktadır. Heisenberg şöyle diyordu:
"Buradaki dil sorunları oldukça ciddi. Sadece "gerçekler" hakkında değil, atomların yapısı hakkında da belirli bir şekilde konuşabilmeyi istiyoruz. Örneğin, bir bulut odasındaki su damlacıkları. Ama, atomlar hakkında sıradan dille konuşamıyoruz".
 
Niels Bohr ve Kopenhaglı meslektaşları birçok fizikçiyi atom dünyasının resmini oluşturmanın insanlar açısından imkansız olduğuna ikna etmişlerdi. Fiziğin kuvvetli akıntısının tersine yüzen Heisenberg atomların kuantum davranışının sıradan dille nasıl açıklanacağı görevini cesurca üstlendi.
  Heisenberg, kuantum teorisini sadece deneysel sonuçları hesaplamak için bir araç değil, dünyanın gerçek resmi olarak ele aldı ve kendi gerçeklik resmini oluşturdu. Kuantum teorisi gözlenmeyen dünyayı olasılık dalgaları olarak temsil ettiğine göre, bu durumda belki de bakılmadığı zaman dünya sadece olasılık dalgaları olarak gerçekten varoluyordu.

  Heisenberg’in düşüncesine göre derin gerçeklik yoktur. Gözlenmeyen dünya yarı gerçektir ve sadece gözlenme sırasında tam gerçeklik statüsü elde eder. Atomik olaylar hakkındaki deneylerde şeylerle ve gerçeklerle, günlük hayattaki her hangi bir olay kadar gerçek olan olgularla uğraşmak durumundayız. Fakat atomlar ve temel partiküllerin kendileri bu kadar gerçek değildir; bir şey veya bir gerçek oluşturmaktan daha çok potansiyeller veya olasılıklar dünyası oluştururlar.

  Olasılık dalgası... bir şey için eğilim anlamına gelir. Aristo felsefesindeki eski "potentia" kavramının niceliğe bağlı bir versiyonudur. Bir olay düşüncesi ve gerçek olay arasında tam ortada, olasılık ve gerçeklik arasında garip türden fiziksel gerçeklik olarak duran bir şeyi ileri sürer.
  Hayatın kaçınılmaz gerçeklerinden biri de seçimlerimizin gerçek seçimler olduğudur. Bir yoldan gitmek diğerlerinden vaz geçmek anlamına gelir. Sıradan insan deneyimi hepsi aynı zamanda olan birbirine zıt birçok olayı içermez. Bizim için dünya, atomik gerçeklikte olmayan bir sağlamlık ve tekliğe sahiptir. Burada bir seferde sadece bir olay gerçekleşir, ama bu bir olay gerçekten olur.
  Diğer taraftan kuantum dünyası bizimkine benzer gerçek olayların dünyası değil, gerçekleşmemiş ve eyleme hazır sayısız eğilimle dolu bir dünyadır. Bu eğilimler Heisenberg ve meslektaşlarının keşfettiği kesin kuantum hareket kanunlarına göre sürekli olarak hareket eder, büyür, birleşir ve kaybolur. Fakat bu çılgınca atomik faaliyete rağmen orada hiçbir şey gerçekten olmaz. Atom dünyasındaki olaylar gözlenmediği sürece olasılık bölgesinde kalır.
  Heisenberg'in iki dünyası fizikçilerin bir "ölçüm" adını verdiği özel bir etkileşimle bağlanır. Sihirli ölçüm eylemi sırasında bir kuantum olasılığı ayrılır; yarı-gerçek gölgeli kardeşlerini terk eder ve sıradan dünyamızda gerçek bir olay olarak su yüzüne çıkar. Dünyamızda olan her şey, bu diğer kuantum olasılık dünyasında bizim için hazırlanan olasılıklardan meydana gelir. Buna karşılık olarak, dünyamız bu olasılık havuzlarının ne kadar yayılacağı konusunda limitler koyar. Dünyamızda bazı olgular gerçeğe dönüştüğü için kuantum dünyasında her şey eşit derecede mümkün değildir. Heisenberg'in çift katlı vizyonuna göre bizim bildiğimiz anlamda derin gerçeklik yoktur. Gözlenmeyen evren olasılık, eğilim ve dürtülerden oluşmuştur. Heisenberg'e göre somut günlük dünyamız bir vaatten daha özlü bir şey üzerine kurulmuştur.

  KUANTUMUN SEKİZ GERÇEKLİĞİNİN YORUMU
  Bohm'un neo realist partikül-artı-dalga modelinden von Neumann'ın şuurun yarattığı dünya modeline kadar bu sekiz gerçekliğin her birinin aynı kuantum gerçekleriyle kusursuz bir uygunluk sağladığını belirtmekte yarar var. Olgu dünyasının altında neyin bulunduğuna karar vermek için bu çelişkili savlar arasından birini seçmekte en azından bilinen türde deneyleri kullanamayız.

  Ancak, deneysel onaylamadan yoksun olmamız bu kuantum gerçekliklerinin gereksiz olduğunu göstermez. Metafiziksel çerçevelerin en önemli kullanım alanlarından biri de kuantum fiziğin yeni alanlara uzatılmasıdır: örneğin, zihin modellerine. Dünyada gerçekten neler olduğuyla ilgili geçici modeller olmadan, kuantum teorisi donuk matematiksel bir şekilcilik, seçkin türden bir yadsıma olmaktan ileri gidemez. Matematik formülleri her seferinde işe yarayan büyüye benzer; büyücünün (matematikçi) gücünü bütün dünyada kullanabilmesi için bunun nasıl işe yaradığını asla bilmemesi gerekir. Kahramanlık gösterisi yapmak için matematik tek başına yeterli olur, ama araştırmacılık adına neler olduğuyla ilgili kötü bir önerme bile yeni keşiflere yol açabilir. Yeni alanları araştıran biri bu sekiz kuantum gerçekliğinin bilinmeyen toprakların sınırlarını gösteren geçici haritalar olduğunu düşünebilir. Tüm evren, fiziksel gerçeklikte var olduğu şekilde birçok parçaların içinden sadece bir tanesidir.

  BİLİM ŞUUR VE FİZİK ÖTESİ
  Klasik bilim fiziksel algılama ile elde edilen bilgilerden oluşur. Şuurun esasta fiziksel olmadığını işaret eden birçok gösterge vardır. Fiziksel algılama ile sınırlı kalındığı sürece, bilimin şuurun derin esasları konusunda fazla bir şey öğrenmesine olanak yoktur. Dolayısıyla, gerçek anlamda bir şuur bilimi uygun algılama yöntemleri kullanmayı içermelidir, başka bir deyişle fizik ötesi olanı.

   KURAL DIŞI OLAYLARIN İKİ TARAFLI ÖZELLİĞİ
  Aslında hiçbir şey kural dışı değildir. Her kural dışı olay iki taraflı bir ilişkiyi barındırır. Bir yandan üzerinde kuruldukları parametreleri açıklarken, diğer yandan kendilerini açıklarlar. Bilimdeki kural dışı olaylar da bu kapsama girer. Bu kural dışı olguların, bilimin esasları hakkında söyleyecekleri çok yararlı\şeyleri vardır. Ancak, bilimin kural dışı olayları dediğimizde ne kastettiğimiz konusunda açık olmamız da önemlidir. Genel olarak, bu, dünyanın nasıl çalıştığı konusundaki normal bilimsel görüşün dışına çıkan herhangi bir şey için geçerlidir. Bazı kuş, hayvan ve böcek sürülerinin, bir grup şuuruna uygun davranmaları, bilim açısından kural dışı bir olay olarak kabul edilebilir. Diğer yandan, pek açık olmayan sebeplerden ötürü, telepati, prekognisyon,uzaktan şifa ve ölümden sonra yaşam da kural dışı olarak görülmektedir.

  Bu kuraldışı olaylardan söz ederken özel bir değerlendirme yapmamız gerekir. Bilimin ve bilim adamlarının bir şeyi anlamamaları, söz konusu şeyin özde anlaşılmaz olduğu anlamına gelmemelidir. Ancak, bilim bir şeyi anlayamadığı sürece, o zaman bilimde değil de o şeyde bir kusur olması gerektiği görüşü revaçtadır. Kendi sınırlamalarımızı o kural dışı olanın bir özelliğiymiş gibi gösterecek bir şekilde yansıtmamaya dikkat etmeliyiz. Kural dışı olayların kanıtları vardır. Bilim adamlarının, bu kanıtları kabul edip etmemelerinin, kanıtların varlığı veya kalitesi ile çok az ilgisi vardır. Çoğumuzda, bütün deneyimlerimizi açıklayabilecek yönteme sahip olduğumuza dair bir inanca ihtiyaç vardır. Bilim, etrafımızdaki dünyayı inandırıcı ve doğru bir şekilde açıklamada o kadar başarılı olmuştur ki, ister kural dışı bir olay olsun ister olmasın, karşılaştığımız her şeyi açıkla ya bilme kapasitesini bilime atfetmek cezbedici bir alışkanlık haline gelmiştir. Bu cazibeye teslim olma derecemiz, güven ve kesinlik ihtiyaçlarımızla doğru orantılı olarak değişmektedir. Bizim kesinlik ihtiyacımız güçlü ise anlamadığımız şeye karşı açık fikirli bir tavır alabilme olasılığımız azalır. Bu kesinlik ihtiyacımızı bilimin çok başarılı oluşu ile birleştirdiğimizde, bilimsel dünya görüşünün, zamanımızın hazır ve yerleşmiş görüşlerini oluşturmasına hiç şaşmamak gerekir.


 

© Astroset 2004-2010