Kimse bakmadığı zaman
atomun ne yaptığı sorusunu açıklamak ve kuantum ölçme
problemini çözmek için bilim dünyasında en azından
sekiz
farklı kuantum gerçekliği resmi öne sürülmüştür.
1-
Derin gerçeklik yoktur
2- Gerçek gözlemle yaratılır
3-
Bölünmemiş bütünlük 4-
Bir çok dünya yorumu
5- Kuantum
mantığı
6- Neo Realizm 7-
Bilinç gerçekliği yaratır
8- Çift katlı dünya
“Bir kuantum
sıçraması sırasında gerçekten ne olur?”
Bilim dünyasının araştırıp ortaya koyduğu bu sekiz gerçekliğe
kısaca bir göz atmak, kuantum fiziğini anlamak konusunda bize
bilimsel bir açı da sunacaktır. Kuantum gerçekliğini günlük
yaşama indirgeyebilmek için bilimin verilerini temel
kaynaklarımız kabul ederek yola koyulmamız, kuantum fiziğinin
felsefi yorumlarını yapmak açısından çok yararlı ve günümüz
anlayışına uygun olacaktır. Önce bilimsel veri sonra
bilim felsefesi ve ardından günlük yaşama indirgeme; diğer
disiplinlerle olan bağlantıları çözme ya da yapılandırma, bir
sıra takip ettiğinde kuantum gerçekliğini anlama
açısından araştırıcının da anlayışını kolaylaştır diye
düşündük.
8-"WERNER HEISENBERG'İN ÇİFT KATLI DÜNYASI" Hiç
kimse gözlenen bir atomun durumunu açıklamaktaki kavramsal
zorlukların Werner Heisenberg kadar farkında olmamıştı. Werner
Heisenberg 1925 yılında kuantumun ilk başarılı matematiksel
kuramını keşfederek yeni kuantum dünyasının Christopher
Columbus'u olmuştur. Modern kuantum teorisi
Heisenberg'in başlangıçtaki anlayışını derin bir şekilde
işlemiş, fakat yeni deneysel sonuçlardaki patlamaya rağmen
teorinin özü sonraki yıllarda değişmemiştir. Heisenberg ve
meslektaşlarına sorun yaratan felsefi zorluklar günümüzde de
yaşanmaktadır. Heisenberg şöyle diyordu:
"Buradaki dil sorunları
oldukça ciddi. Sadece "gerçekler" hakkında değil, atomların
yapısı hakkında da belirli bir şekilde konuşabilmeyi
istiyoruz. Örneğin, bir bulut odasındaki su damlacıkları. Ama,
atomlar hakkında sıradan dille konuşamıyoruz".
Niels Bohr
ve Kopenhaglı meslektaşları birçok fizikçiyi atom dünyasının
resmini oluşturmanın insanlar açısından imkansız olduğuna ikna
etmişlerdi. Fiziğin kuvvetli akıntısının tersine yüzen
Heisenberg atomların kuantum davranışının sıradan dille nasıl
açıklanacağı görevini cesurca üstlendi. Heisenberg,
kuantum teorisini sadece deneysel sonuçları hesaplamak için
bir araç değil, dünyanın gerçek resmi olarak ele aldı ve kendi
gerçeklik resmini oluşturdu. Kuantum teorisi gözlenmeyen
dünyayı olasılık dalgaları olarak temsil ettiğine göre, bu
durumda belki de bakılmadığı zaman dünya sadece olasılık
dalgaları olarak gerçekten varoluyordu. Heisenberg’in düşüncesine göre derin gerçeklik yoktur.
Gözlenmeyen dünya yarı gerçektir ve sadece gözlenme sırasında
tam gerçeklik statüsü elde eder. Atomik olaylar hakkındaki
deneylerde şeylerle ve gerçeklerle, günlük hayattaki her hangi
bir olay kadar gerçek olan olgularla uğraşmak durumundayız.
Fakat atomlar ve temel partiküllerin kendileri bu kadar gerçek
değildir; bir şey veya bir gerçek oluşturmaktan daha çok
potansiyeller veya olasılıklar dünyası oluştururlar.
Olasılık
dalgası... bir şey için eğilim anlamına gelir. Aristo
felsefesindeki eski "potentia" kavramının niceliğe bağlı bir
versiyonudur. Bir olay düşüncesi ve gerçek olay arasında tam
ortada, olasılık ve gerçeklik arasında garip türden fiziksel
gerçeklik olarak duran bir şeyi ileri sürer. Hayatın
kaçınılmaz gerçeklerinden biri de seçimlerimizin gerçek
seçimler olduğudur. Bir yoldan gitmek diğerlerinden vaz geçmek
anlamına gelir. Sıradan insan deneyimi hepsi aynı zamanda olan
birbirine zıt birçok olayı içermez. Bizim için dünya, atomik
gerçeklikte olmayan bir sağlamlık ve tekliğe sahiptir. Burada
bir seferde sadece bir olay gerçekleşir, ama bu bir olay
gerçekten olur. Diğer
taraftan kuantum dünyası bizimkine benzer gerçek olayların
dünyası değil, gerçekleşmemiş ve eyleme hazır sayısız eğilimle
dolu bir dünyadır. Bu eğilimler Heisenberg ve meslektaşlarının
keşfettiği kesin kuantum hareket kanunlarına göre sürekli
olarak hareket eder, büyür, birleşir ve kaybolur. Fakat bu
çılgınca atomik faaliyete rağmen orada hiçbir şey gerçekten
olmaz. Atom dünyasındaki olaylar gözlenmediği sürece olasılık
bölgesinde kalır.
Heisenberg'in iki dünyası fizikçilerin bir "ölçüm" adını
verdiği özel bir etkileşimle bağlanır. Sihirli ölçüm eylemi
sırasında bir kuantum olasılığı ayrılır; yarı-gerçek gölgeli
kardeşlerini terk eder ve sıradan dünyamızda gerçek bir olay
olarak su yüzüne çıkar. Dünyamızda olan her şey, bu diğer
kuantum olasılık dünyasında bizim için hazırlanan
olasılıklardan meydana gelir. Buna karşılık olarak, dünyamız
bu olasılık havuzlarının ne kadar yayılacağı konusunda
limitler koyar. Dünyamızda bazı olgular gerçeğe dönüştüğü için
kuantum dünyasında her şey eşit derecede mümkün değildir.
Heisenberg'in çift katlı vizyonuna göre bizim bildiğimiz
anlamda derin gerçeklik yoktur. Gözlenmeyen evren olasılık,
eğilim ve dürtülerden oluşmuştur. Heisenberg'e göre somut
günlük dünyamız bir vaatten daha özlü bir şey üzerine
kurulmuştur.
KUANTUMUN
SEKİZ GERÇEKLİĞİNİN YORUMU Bohm'un neo
realist partikül-artı-dalga modelinden von Neumann'ın şuurun
yarattığı dünya modeline kadar bu sekiz gerçekliğin her
birinin aynı kuantum gerçekleriyle kusursuz bir uygunluk
sağladığını belirtmekte yarar var. Olgu dünyasının altında
neyin bulunduğuna karar vermek için bu çelişkili savlar
arasından birini seçmekte en azından bilinen türde deneyleri
kullanamayız. Ancak,
deneysel onaylamadan yoksun olmamız bu kuantum
gerçekliklerinin gereksiz olduğunu göstermez. Metafiziksel
çerçevelerin en önemli kullanım alanlarından biri de kuantum
fiziğin yeni alanlara uzatılmasıdır: örneğin, zihin
modellerine. Dünyada gerçekten neler olduğuyla ilgili geçici
modeller olmadan, kuantum teorisi donuk matematiksel bir
şekilcilik, seçkin türden bir yadsıma olmaktan ileri gidemez.
Matematik formülleri her seferinde işe yarayan büyüye benzer;
büyücünün (matematikçi) gücünü bütün dünyada kullanabilmesi
için bunun nasıl işe yaradığını asla bilmemesi gerekir.
Kahramanlık gösterisi yapmak için matematik tek başına yeterli
olur, ama araştırmacılık adına neler olduğuyla ilgili kötü bir
önerme bile yeni keşiflere yol açabilir. Yeni alanları
araştıran biri bu sekiz kuantum gerçekliğinin bilinmeyen
toprakların sınırlarını gösteren geçici haritalar olduğunu
düşünebilir. Tüm evren, fiziksel gerçeklikte var olduğu
şekilde birçok parçaların içinden sadece bir tanesidir.
BİLİM
ŞUUR VE FİZİK ÖTESİ Klasik
bilim fiziksel algılama ile elde edilen bilgilerden oluşur.
Şuurun esasta fiziksel olmadığını işaret eden birçok gösterge
vardır. Fiziksel algılama ile sınırlı kalındığı sürece,
bilimin şuurun derin esasları konusunda fazla bir şey
öğrenmesine olanak yoktur. Dolayısıyla, gerçek anlamda bir
şuur bilimi uygun algılama yöntemleri kullanmayı içermelidir,
başka bir deyişle fizik ötesi olanı.
KURAL DIŞI OLAYLARIN İKİ TARAFLI ÖZELLİĞİ Aslında
hiçbir şey kural dışı değildir. Her kural dışı olay iki
taraflı bir ilişkiyi barındırır. Bir yandan üzerinde
kuruldukları parametreleri açıklarken, diğer yandan
kendilerini açıklarlar. Bilimdeki kural dışı olaylar da bu
kapsama girer. Bu kural dışı olguların, bilimin esasları
hakkında söyleyecekleri çok yararlı\şeyleri vardır. Ancak,
bilimin kural dışı olayları dediğimizde ne kastettiğimiz
konusunda açık olmamız da önemlidir. Genel olarak, bu,
dünyanın nasıl çalıştığı konusundaki normal bilimsel görüşün
dışına çıkan herhangi bir şey için geçerlidir. Bazı kuş,
hayvan ve böcek sürülerinin, bir grup şuuruna uygun
davranmaları, bilim açısından kural dışı bir olay olarak kabul
edilebilir. Diğer yandan, pek açık olmayan sebeplerden ötürü,
telepati, prekognisyon,uzaktan şifa ve ölümden sonra yaşam da
kural dışı olarak görülmektedir. Bu
kuraldışı olaylardan söz ederken özel bir değerlendirme
yapmamız gerekir. Bilimin ve bilim adamlarının bir şeyi
anlamamaları, söz konusu şeyin özde anlaşılmaz olduğu anlamına
gelmemelidir. Ancak, bilim bir şeyi anlayamadığı sürece, o
zaman bilimde değil de o şeyde bir kusur olması gerektiği
görüşü revaçtadır. Kendi sınırlamalarımızı o kural dışı olanın
bir özelliğiymiş gibi gösterecek bir şekilde yansıtmamaya
dikkat etmeliyiz. Kural dışı olayların kanıtları vardır. Bilim
adamlarının, bu kanıtları kabul edip etmemelerinin, kanıtların
varlığı veya kalitesi ile çok az ilgisi vardır. Çoğumuzda,
bütün deneyimlerimizi açıklayabilecek yönteme sahip olduğumuza
dair bir inanca ihtiyaç vardır. Bilim, etrafımızdaki dünyayı
inandırıcı ve doğru bir şekilde açıklamada o kadar başarılı
olmuştur ki, ister kural dışı bir olay olsun ister olmasın,
karşılaştığımız her şeyi açıkla ya bilme kapasitesini bilime
atfetmek cezbedici bir alışkanlık haline gelmiştir. Bu
cazibeye teslim olma derecemiz, güven ve kesinlik
ihtiyaçlarımızla doğru orantılı olarak değişmektedir. Bizim
kesinlik ihtiyacımız güçlü ise anlamadığımız şeye karşı açık
fikirli bir tavır alabilme olasılığımız azalır. Bu kesinlik
ihtiyacımızı bilimin çok başarılı oluşu ile
birleştirdiğimizde, bilimsel dünya görüşünün, zamanımızın
hazır ve yerleşmiş görüşlerini oluşturmasına hiç şaşmamak
gerekir.
|